“Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre; bir defasında Hz. Peygamber’in huzurunda el-Acem; yabancı kavimler konuşuldu, onların durumları dile getirildi. Hz. Peygamber bu münasebetle buyurmuşlardır ki; Onlarla veya onlardan bazıları ile birlikte olmam benim için, sizlerle veya sizlerden bazıları ile birlikte bulunmamdan daha güvencelidir”. (et-Tirmizi, Sünen-i Tirmizi)
.Ebu Hüreyre’den rivâyet edilen bir diğer hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur; “Sizler Huz ve Kirman’da çekik gözlü, yassı burunlu, kırmızı benizli ve yüzleri (örs üstünde dövülmüş ve) derilerle kılıflı kalkanlar gibi (heybetli) ‘acemler’le çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır”(el-Buhari, IV, s.156)
Birçok tarihi kaynakta, Arapça’da yabancı anlamına gelen acemlerden maksadın Farslılar ve Türkler olduğu, ikinci hadisteki acemlerden maksadın ise tamamıyla Türkler olduğu zikredilmiştir.
Ebû Hüreyre’den rivayet edilen bir başka hadiste Hz. Peygamber iki parmağını birbirine sürterek aynen şöyle buyurmuştur; “Kıyamet kopmadan önce sizler çarık giyen bir kavim (Türkler)le mutlaka çarpışacaksınız”(El-Buhari, Sahihu’l Buhâri, IV. S.156-157)
Ebû Hüreyre’den rivâyet edildiğine göre; Hz. Peygamber buyurmuştur ki; “Sizler küçük çekik gözlü, kırmızı benizli, yassı burunlu, yüzleri sanki örs üstünde dövülmüş ve üzeri derilerle kılıflı kalkanlar gibi sağlam bir kavim olan Türkler’le çarpışmadıkça, kıyamet kopmayacaktır. Yine sizler, kıldan örülmüş çarıklar giyen bir kavimle (Türklerle) çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır” (el-Buharî, Sahihu’l-Buhari, Mekke, 1376. VI.s.35.)
Abdullah İbn Mesud’dan rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur; “Türkler size dokunmadıkça sakın siz de Türklere dokunmayınız. Çünkü, Allah’ın ümmetime vermiş olduğu bu mülk ve saltanat nimetini ilk defa bu Kantura oğulları onların elinden çekip alacaklardır”(Et-Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebir, X. s.181. Es-Suyûti, Hasâisu’l Kubrâ, II. S.434.)
Huzeyfe b. El-Yemanî’den bildirildiğine göre, Peygamber şöyle buyurmuşlardır; “Yakın gelecekte Kantura Oğulları Irak ahalisini Iraktan çıkaracaklardır. Sanki ben bunu gözlerimle görür gibiyim. Onlar kısık gözlü, yassı burunlu, değirmi yüzlü insanlardır”(Asım, A.Ebu’l-Kemal, Kamus Okyanusya tercümesi, İstanbul, 1305, II.s.646)
Hz. Peygamber’in amcası ve Hz. Ali’nin babası olan Ebu Talip bir şiirinde şöyle der; “Düşman bizim gücümüze boyun eğip kahroluyor. Halbuki onlar bizim Türk ve Aftalitler’in kapılarına sığınmamızı isterler. Allah’ın evi (Kâbe’ye) and olsun ki; sizler yalan söylüyorsunuz. İşleri karma karışık etmeden ne Mekke’yi terk ne de buralardan Türk yurtlarına göçüp gitmeyeceğiz. Allah’ın evi (Kâbe’ye) and olsun ki; sizler yalan söylüyorsunuz. Biz Muhammed’e, göğsümüzü siper edecek; onun etrafında çarpışacak, O’nu (sonuna kadar) koruyacağız....” (İbni Hişam, es-Sire, mısır 1955, I., s.275)
Halife Hz. Ömer şöyle demiştir; “Türkler ne yaman bir düşmandır. Onların (düşmanlarına) verecekleri (ganimet) çok az, alacakları ise pek çoktur” (El-Câhız,Fezâilü’l- Etrak, I. S.58). Yine Hz. Ömer bir keresinde Hz. Peygamber’in bu konudaki hadisinden hareketle şöyle demiştir; “Yüzleri deriden kalkan gibi yuvarlak ve geniş, gözleri sanki nazar boncuğu gibi olan kavimlerden çekininiz. Onlar size ilişmedikçe siz de onlara ilişmeyiniz”(Nuaym b. Hammad, El-Fiten, s.1226)
İbn Abdi Rabbih’in dediğine göre Kerbelada Yezid’in adamları tarafından muhasara altına alınınca Hz. Hüseyin Yezid’in temsilcisi Ömer b. Saad’a şöyle demiştir; “Ey Ömer! Benim için şu üç şıktan birini seç; Ya beni bırakırsın geldiğim gibi geri dönerim veya Yezid’e emniyetle gitmemi sağlarsın, elimi onun elinin üstüne koyarım. Yahut da Türk yurtlarına çekip gitmeme müsaade edersin. Orada kalır ve ölünceye kadar cihad ederim” (et-Taberi, V.s.393)