ÇARDAK TÜRKMENLERİNİN KULLANDIKLARI, ÖZEL SÖZCÜK VE DEYİMLER.
Yazar
Mesaj
Konu: ÇARDAK TÜRKMENLERİNİN KULLANDIKLARI, ÖZEL SÖZCÜK VE DEYİMLER. Ptsi Ağus. 10, 2009 6:35 pm
ÇARDAK TÜRKMENLERİNİN KULLANDIKLARI, ÖZEL SÖZCÜK VE DEYİMLER.
Genel Türkçe sözlükte yer almayan, ancak Çardak halkının eskiden veya halen seyrek olarak kullanmakta olduğu bazı özel sözcük ve deyimleri de, unutulmamaları için burada kaydetmeyi uygun gördük
Bu kelime ve deyimler, çocukluğumuzdan beri zihnimizde yer eden, Çardak dışında duyma-dığımız, ama yüzde yüz Türkçe olan yerel kelimelerdir. Eş anlamlıları, Anadolu’nun diğer şive ve ağızlarında elbette bulunmaktadır. Türkçe, bu tür yerel kelimelerin de sözlüğe girmesi ile kelime açısından daha da zenginleşecektir. Buna inanıyoruz.
Acışmak: İmrenmek, kıskanmak.
Alayga: Kişiyi aşağılayıcı lakap. “Alayga asmak” şeklinde kullanılır.
Annaç: Bir şeyin karşısı. Örneğin “anacımda durma” deniliyorsa “ karşımda durma” demektir. Yer Tarif ederken, “ direğin annacında” deniliyorsa, “direğin karşısında” demektir.
Akıbat: Avukat.
Aruğru: Oh olsun!
Avırt: Yanak
Birçek: Başın, öne yakın yan taraflarından aşağıya sarkan uzun saç. Bu kelime de kadın küfürlerinin ana malzemelerindendir. Kelime, Çardakta bugün pek kullanılmamakla birlikte Doğu Anadolu ve Azerbaycan ağızlarında hale kullanılmaktadır.
Buymak: Donma derecesinde üşümek,
Böğü: Zehirli örümcek.
Başdil: Kara büyü. Nasıl yapıldığı ayrı bir otantik tetkik mevzuudur. Başdil ile, bir ailenin bireylerinin birbirlerine düşman haline getirilebileceği, kişiyi çaresiz derde düşürebileceği vb. etkileri olduğuna inanılır. Hiç kimse yapanı da yaptıranı da hoş karşılamaz, ama yapmaktan ve yaptırmaktan da asla geri durmazlar.
Boduç: Küçük su testisi.
Böörek: Böbrek.
Büğlü: Trompet. Pistonlu, nefesli bir müzik aleti. Çardak düğünlerinde klarnet ile birlikte kullanılmakta idi. Bu gün kullanılmıyor. Bu çalgıyı düğünlerde Avdanlı Osman Sarı çalardı.
Böğü: Zehirli örümcek.
Buy: Tek başına herhangi bir anlamı olmayan bu sözcük, kısa dua ve beddualarla birlikte kullanıldığında ifadeye içtenlik katar. Ör: “Buy yerler yesin”, veya; “buy kurban olum” gibi.
Calba: Bir tür ada çayı. Kaynatılarak elde edilen suyu, özellikle hayvanların harici yaralarında mikrop öldürücü olarak kullanılır.
Cıdır: Yüzde sivilceden, ellerde ise soğuktan çatlama ile oluşan yaralar.
Cıbır: Maddi hiçbir şeyi olmayan, her şeyini kaybetmiş kişi.
Cığışdak: Sarı çiçekli, parlak yapraklı bir bitkinin adı..
Cırbık: Yağmur altında sırılsıklam olmak. “Cırbığı çıkmak” şeklinde kullanılır.
Cırganak: Meyve veya sebzenin ezilerek çıkarılan suyu.
Civ: Kir, pasak. Temiz ve tertipli olmayan kadınlar için “civli” şeklinde kullanılır.
Cöh:
Çaça: Kadın ile erkek arasında gayrı meşru ilişki için aracılık yapan kimse. Muhabbet tellalı.
Çalmak: Müzik aleti çalmak, hırsızlık yapmak gibi eylemleri ifade eden bu kelimenim yalnızca Çardak ağzında olmak üzere yüklendiği iki anlam daha vardır 1. Peynir, yoğurt gibi süt ürünle-rini mayalamak anlamında “pendir çalmak, yoğurt çalmak”, 2. Yaraya merhem sürmek anlamın-da “melhem çalmak” tabirleri kullanılır.
Çeçeron veya çaçaron: Yaramaz, haylaz, kavgacı çocuk.
Çenet: İki bacak ile gövdenin birleştiği yer. “Çenedini ayırmak” iki bacağından tutup vücudu ikiye ayırmak anlamındadır.
Çelmik: Çeçin gözer ile elenmesinden sonra elekten geçmeyen ot, çöp, başaktan oluşan iri samana verilen ad. Çelmik, tekrar döven ile sürülür, çeç yapılarak savrulur. Çelmikten bu şekilde elde edilen arpa buğday, harmanda çalışan kadın ve çocukların hakkıdır. Bakkala verilir, karşılığında, lokum, bisküvi, şeker, çerez alınarak topluca yenir.
Çelen: Toprak örtülü binaların çatılarının en uç kısmı, saçak
Çiğin: Omuz
Çitim veya çirtim: Üzüm salkımından koparılan parça.
Çimişdekli: Henüz yetişme çağında olan hafifmeşrep tavırlı kız çocukları için kullanılan bir sıfat.
Çimkeşmek: Vücutta bir yerin kaşınma hissi vermesi.
Çıngı: Kıvılcım
Çömçe: Büyük ağaç kepçe.
Dincelmek: Dinlenmek, Yorgunluk atmak.
Duluk: Şakak. Başın alın ile kulaklar arasında kalan kısmı.
Dığan: Bakırdan yapılmış, iki kulplu, fazla derin olmayan, mutfak gereci. Genellikle süt pişirme işleminde kullanılır.
Düğlek : Küçük kavun.
Dümbürdüdük:
Ellik: Eldiven
Efreeç: Saç üzerinde yufka ekmek pişirmek için kullanılan nesne. Genel olarak çırasız çam tahtasından yapılır.
Enki: Elindeki, önündeki
Evelik: Efelek denilen yabani lahananın Çardak ağzındaki söyleniş biçimi.
Fıcıtmak: Sert şekilde fırlatıp atmak, yere çarpmak.
Fıydırmak: Fırlatıp atmak.
Fınıkdırmak: Panikletmek, korkutup sindirmek
Gah: İçinde yağmur suyu biriken taş veya kaya oyuğu. “Kak”
Gede: 1.Yetim, babası ölmüş çocuk 2. Zavallı, fakir
Geez: Galiba, herhalde anlamlarında kullanılır.
Gezek: Meraya çıkarılan buzağı sürüsü.
Gicişmek: Kaşınmak. Özellikle alerjik kaşıntılar için kullanılır.
Gicirtgen: Isırgan otu. Yukarıda verdiğimiz “gicişmek” fiili ile “gicirtgen” Otunun ilgisi vardır.
Göbelek: Mantar
Göverti: Yeşillik, Sebze.
Gör: Mezar. Farsça mezar anlamındaki “gor” kelimesinin Çardak Ağzındaki söyleniş biçimidir. Çok para kazanma hırsı olanlar İçin “ görüne mi götürecek” denilerek eleştirilir. Ayrıca kadın Küfürlerinin ana malzemeleridir. “ Babanın görüne….. “ gibi
Gözer: Genellikle eşek derisinden yapılan, geniş gözenekli büyük elek. Çeç elemede kullanılır.
Gücene: 1. Çok gayret sarf ederek, zahmetle. 2. En sonunda.
Haranı: Kapaklı, büyük bakır tencere. Ekmek muhafazası için yakın zamanlara kadar kullanıl-mıştır.
Haşa: İçine un, buğday konulan çok büyük çuval. Genellikle tezgâhlarda koyun yünü veya keçi kılından dokunurdu.
Havıt: Hamut, Deve semeri.
Heng: Kavga, gürültü
Höykürmek: 1. Bağırarak abartılı bir şekilde ağlayıp sızlamak.2. Zikir ayinlerinde “hu” çekmek.
Ihı: Aha, işte (işaret zamiri)
“Ir”mak: Bu kelimenin akarsu, nehir anlamlarına gelmediğini göstermek için tırnak içinde verdik. “Ir”mak fiili, Çardak ağzında “yok etmek, ortadan kaldırmak anlamlarında, özellikle beddualarda kullanılan bir kelimedir. Ör; “Karaltıların ırılsın”, karaltılarını ırım” gibi.
Iskıtmak: yalvartmak,
İlistir: Madeni süzgeç, mutfak gereci
İnnebide: Hünnap.
İtaa: Üzerine senit konarak yufka ekmeği yapılan yaygı. Genellikle yünden özel olarak dokunur, genç kızların çeyizlerine konurdu.
İlaan: “Leğen”in Çardak ağzında söylenişi. Bu leğen, Silindir şeklinde, 75, 80 cm. çapında ve 30 cm yüksekliğinde bakırdan yapılmıştır. Genellikle hamur yoğurmak için kullanılır.
Kargaşan: Toprak altında yetişen ve patates gibi yumru şeklinde büyüyen bir mantar türü
Kabayel: Lodos. Nemli ve ılık yağmur getiren rüzgâr.
Karakavık: Yaprakları ve etli kök-gövdesi salata olarak yenen bir yabani bitki türü (Karakavuk)
Kartmak: Baştaki yaraların kabuğu. “Kel kartmaklı” şeklinde aşağılama amacıyla kullanılır.
Keeri: Sonra, Bundan keeri: Bundan sonra.
Kelgem: Balgam.
Kemrişmek: Boğuşmak. Daha çok eşek ve atların boğuşmaları için kullanılır.
Kıç: Bacak.
Kıypıtmak: sevmediği biri ile karşılaşmamak için yan yola sapmak.
Kova: Taban suyunun yakın olduğu yerlerde yetişen, ucu dikenli ve boru şeklinde yaprakları olan bir bitki türü. Toprak damların örtülmesinde, pardı ile örtü toprağının arasına konur. Bu suretle pardının toprakla temas ederek çürümesi önlenir.
Könçek: Don. (iç giysisi anlamında)
Köpürek: Köpük,
Kötev: İyi bir şey olmadığı beddualarda kullanılmasından anlaşılan bu kelimenin anlamını tesbit edemedik. Çardak ağzında “kötevler ye” şeklinde beddua kelimesi olarak halen kullanılmaktadır. dert, çor vb. anlamlar taşıdığı söylenebilir.
Kösdü: 1. Köstebek. 2. Vücutta kendiliğinden oluşan iltihaplı yaralar.
Kösevi: Bir tarafı yanmış köz halindeki odun.
Köşek: Deve yavrusu.
Kubuz: Palavra, yalan… “Kubuz atmak” şeklinde de kullanılır. Bu söz tafsilatlı yalan hikaye anlatan kimseleri en iyi niteleyen bir sözdür.
Seklem: Yarım çuval. Veya kişinin bir torba içinde yüklenebileceği azami ağırlığı belirten bir ölçü.
Senit: Üzerinde oklava ile hamur açılan, genellikle çam ağacından yapılan malzeme.
Seme: Aptal, budala
Selek: Eli açık, cömert.
Senek: Çam ağacından yapılan büyük boy su testisi
Sıtara: Uğur, talih, vb. Farsça yıldız anlamına gelen “Sitare” sözcüğünden geldiğini sanıyoruz. Seyrek de olsa, Çardak ağzında kullanılan “yıldızım eğri” sözündeki “ yıldız” kelimesinin çağrış-tıran bu kelime, “sıtarasız”, sıtaram yok” şekillerinde kullanılmaktadır.
Sinecen: Beklenmedik bir zamanda saldıran. Bu deyim genellikle saldıracağını belli etmeden aniden saldıran köpekler için kullanılır.
Sumsak: Yumruk.
Şirnimek: Bela ararcasına sırnaşmak, sataşmak.
Şo: Biraz uzaktaki “şu” . Aslı, “Şu o” sözcüğü olabilir. Nesnenin, işaret edenden uzakta olması halinde kullanılan bir sözcüktür.
Tavşan alma: Akdeniz ve Ege bölgelerine mahsus çalı türünden bir bitki. Elma biçiminde küçük meyveleri vardır. Yaprakları küçük ve gri renktedir. Maymun dağında bir zamanlar bolca görülürdü.
Talvar: 1. Basit gölgelik, çardak. 2. Asma çubuklarını üzerinde taşıması için muhtelif ebatlarda direk ve sırıklarla yapılmış düzenek.
Tapçılamak: Küçük düşürmek
Tavsıma: Bir şeyin etkisini yavaş yavaş yitirmesi.
Tekecen: Yaprakları salata olarak yenen yabani bir bitki.
Teperemeden: Aniden, birden bire.
Terevzi: Terazi
Teskermek: Kendi istemediği bir şeyi başkalarına önermek
Tıpırdamak: Tahta üzerinde yavaşça yürümek.
Tıngı: Maşrapa. Tenekeden yapılmış küçük veya orta boy maşrapa.
Tingildemek: Koşma ile yürüme arasında hareket etme. Genel olarak köpek yürüyüşü kastedilir.
Tohur: Damızlık hayvandan elde edilen döl, yavru.
Toris: Kadınların kendi aralarında kullandıkları hakaret amaçlı bir sözcük. Etimolojik kökenini ve tam anlamını tespit edemedik. Rumcadan geçme bir kelime olması akla yakın geliyor. Ancak Çardak halkının Tarihte, kelime alacak kadar Anadolu Rumları ile bir arada yaşamadığını biliyo-ruz. Hafif meşrep tavırlı kadınlar için kullanılan bir hakaret sözcüğüdür.
Tuman: Don (iç giysisi anlamında)
Tükürek: Tükürük.
Urlungaç veya hurlungaç: salıncak.
Uşak: Çocuk, evlat ( Başka ağız ve şivelerde de aynı anlamda kullanılmaktadır.)
Üleş: Türkçedeki genel anlamı “pay” olan bu sözcük, Çardak ağzında “leş anlamında kullanılır. Sözcüğün aslı, Farsça “Lâşe” olup halk Türkçesinin genel Kuralına uygun olarak “l” harfinin önüne “i, ü” sesleri getirilerek “üleş” şekline dönüşmüştür.
Yağırnı: Vücudun omuz ile bel arasında kalan bölümü.
Yağır: Vücuttan ter ile atılan yağ. Vücut kiri.
Yansılamak: Taklit etmek, karikatürize etmek.(Genizden gelen “n” harfi ile telaffuz edilir.)
Yavsı: Genellikle küçükbaş hayvanlara musallat olan küçük bir kene türü.
Yelli: Benzer. Tek başına kullanılmaz, benzetilen nesnenin adı ile birlikte kullanılır. Ör: Kara burun sıpa yelli, zeytin sırığı yelli vb.
Yeri: “Buy” kelimesi için söylenenler bu kelime için de geçerlidir. Ör: “Yeri garaltıların ırılsın”, veya “yeri kurbanlar olum” gibi.
Yıvıtmak: Saçmalamak.
Yönet: Doğru. Ters kelimesinin karşıtı.
Yurgu: Toprak örtülü damlarda toprağı sıkıştırmak amacıyla kullanılan silindir şeklinde taş. Loğ taşı
Zıbın: Gömlek. Şimdilerde yeni doğmuş çocuklara giydirilen pamuklu giysi.
Gulem Yollamak: Küs olduğu birisine, bir başkası ile tehdit ve hakaret içeren haber göndermek.
Hededesini vermek: Haddini bildirmek. Şimdilerde pek kullanılmayan bu deyim, eskiden Özellikle yaramazlık yapan çocuklar için kullanılırdı.
Hış etmek: 1. Bir oyunda rakibi eze eze yenmek. 2. Birisini evire çevire dövmek
Heng etmek: Kavga, gürültü etmek. Farsça “hengâme” sözcüğünden geçmiştir. Sık kullanılan bir sözcük değildir. Özellikle gelin kaynana kavgaları için kullanılır.
Hoha dayağı: Bir veya birkaç kişinin bir kişiyi evire çevire dövmesi.
Irafda ışılıyanı yok, damda muşuluyanı yok: Fakir, Evde kullanılacak tabak çanağı yok, ahırda ineği danası yok anlamında kullanılır
Köpek osurdukça yalan söylemek: Sık sık ve sürekli yalan söylemek.
Kara çalmak: İftira atmak
Köpek döven: Birine arka çıkan, kollayan, Fedai.
Mekr atmak: kötülemek, küçümsemek
Mahmutgazide sığır güdüp Esebeyde hak toplamak: Hak ettiği ücretini başka kişilerden veya başka yerlerde aramak.
Nuh eşşeği: Çalışmaktan başka bir şey düşünmeyen kimseler için söylenen bir deyimdir.
Oğul uşak bit yavşak: Cümbür cemaat deyiminin Çardak ağzında biraz hafife alınmış ifadesi.
Osurağı cinili: Sinirli, asabi.
O zamanın behrinde: O günün şartlarında.
Örü hayvanı: Yavaş hareket eden, vurdum duymaz, hiçbir şeyi umursamayan kişiler için kulla-nılan bir deyimdir. “Örü” sözcüğü Arapça otlar anlamındaki “er’a” kelimesinden gelmiş olmalı-dır. Buradan hareketle, örü hayvanı deyiminin mera’da yani otlakta yayılan hayvan anlamı çıkarılabilir.
Yurt Ansiklopedisine göre “örü” şap madeni demektir. Örü hayvanı da, maden ocağından şap cevheri çıkaran hayvan, bir diğer deyişle eşek olmalıdır. Maden ocağından cevher çıkaran hay-vanın yavaşlığına bakarak yavaş hareket eden insanlara da bu yakıştırma yapılmış olsa gerektir.
Pine vermek: Bir kişinin başına gelen kötü bir olaya sevinmek. Bir kişinin başına gelen olayın dedikodusu yapılırken, aynı şeyin kendi başına da gelebileceği korkusu ile “pine vermeye gelmez” yani sevinmeye gelmez denilirdi. Deyimin kullanılışı da bu şekildedir.
Püsen püsen kar yağması: Karın lapa lapa yağması anlamında kullanılır.
Silik üz (silik yüz): pısırık, kişiliği gelişmemiş,
Sol Durmak: Bir kişiye karşı soğuk ve ilgisiz davranmak.
Soma sığırı: Örü hayvan ile hemen hemen aynı anlamı taşıyan hakaret ifadesidir. Deyimin aslının Soma sığırı değil de “su sığırı” yani manda olması da pek muhtemeldir.
Sıvağını çalmak: Arka çıkmak, kollamak, birisini kusurlarını örterek övmek.
Yanazına çekmek : “Yanaz” kelimesindeki “n” sesi, genizden gelen “n” şeklinde okunmalıdır. Bu ses Osmanlıcada “sağır nun” denilen “kef” harfi ile ifade edilmekte idi. Bu günkü alfabemiz-de bu sesi karşılayan bir harf bulunmamaktadır. Deyim bir sözü kasıtlı olarak ters anlamak, ters yorumlamak anlamındadır.
ÇARDAK TÜRKMENLERİNİN KULLANDIKLARI, ÖZEL SÖZCÜK VE DEYİMLER.