Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir
Son Ziyaretiniz: Perş. Ocak 01, 1970
Toplam Mesajınız: 17
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Haber AğLarı ve Hipnoz EdiLen İnsanımız

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
KaranLık
Co-Admin
Co-Admin
KaranLık
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 12/02/09
Mesaj Sayısı : 5386
Nereden : DüşLerin İçinden
Lakap : (Küb)
Haber AğLarı ve Hipnoz EdiLen İnsanımız Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Haber AğLarı ve Hipnoz EdiLen İnsanımız Haber AğLarı ve Hipnoz EdiLen İnsanımız EmptyÇarş. Tem. 29, 2009 2:22 pm

Haber AğLarı ve Hipnoz EdiLen İnsanımız
İbrahim REFİK

GİRİŞ
20. yüzyılda Kitle iletişim araçları (televizyon gazete radyo dergi kitap vs.) ile gezegenimiz “Dev bir köy” durumuna gelmiştir.

Ne varki bu büyük insan zaferi aynı zamanda ikiyüzlü keskin bir kılıç gibidir. Yapıcı yönde kullanıldığında bilgiyi iletmeye cahillikle savaşmaya insanların ve milletlerin haklarına saygıyı özendirmeye milli birliği pekiştirmeye ekonomik içtimaî ve kültürel gelişmeye hizmet eder. Ama aynı durum insanı bağımlı kılmak savaş veya ırkçılığı kışkırtmak milletlerin hürri-yet ve bağımsızlığını kısıtlamak kültürel yabancılaşmaya özendirmek ve bilgisizliği yaymak vs. içinde kullanılabilir.

KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ GELİŞMESİ
19. yüzyıldan günümüze kadar insanın serbest zamanında (işten artan zaman) büyük artışlar oldu ve bunun sonucunda iletişim araçlarına yer açıldı. Dolayısıyla bu zaman diliminden yer kapmak isteyen iletişim teknolojilerinin sayısında büyük artışlar gözlendi. Si-nemayı radyo radyoyu ses kayıt imkânları. Onu televizyon. Televizyonu kablolu televizyon ve onu da video izledi.

Sosyolog Davli Riesmann’ın “Yalnız kalabalıklar” diye isimlendirdiği asrımızın “ferdiyetçi yalnız insan tipi” için televizyon gazete radyo video vs. birer kurtarıcıydı. Bunların büyük kabul görmelerini ve teknolojilerinin ilerlemesini bir yönüyle buna bağlamak yanlış olmayacaktır.

Televizyonun insan hayatına tesiri üzerine yapılan bir araştırma bu gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır: Bu araştırmada Batı Almanya’da şahısların günde ortalama televizyon seyretme süresinin 132 dakika olduğu belirtilmekte ve bu oran ABD’de 420 dakikaya yani 7 saate çıkmaktadır. Böylece insanın normal faaliyetleri arasında televizyon seyretme hâdisesi korkunç bir ilerleme kaydederek zaman bakımından çalışma ve uyumadan sonra üçüncü sıraya gelip oturmaktadır. Bu kadar uzun süreli bir meşguliyetin insan şahsiyeti üzerine tesir etmemesi düşünülemez. Bu tesir sonucu insan zamanla TV ile aynîleşmektedir. Bu aynîleşme kültür bazında seyrettiği için TV aracılığı ile iletilen kültür insanları “ benzer yaşamaya” doğru götürmektedir. İnsanın arzuları dışarıdan verilen kültürle yönlenmeye başlayınca toplumdaki eğilimlere tesir edeceği muhakkaktır. Bu haliyle TV bir “Kültür Em-peryalizminin” vasıtası olma yerini muhafaza etmektedir.

Evet gazetelerle radyoyla televizyonla ve daha kimbilir nelerle “Haber Bombardımanı”na tutulan; Japonların en yeni teknolojik harikalarından Brezilya’daki karnavallara kadar herşeyden anında haberdar edilen halkın nasıl içler acısı bir halde olduğu tahmin edilebilir. Bitişikte oturan komşusunun adını bile bilmeyen bu asrın “Yalnız Kalabalık” ları haritada dahi yerini gösteremeyeceğimiz ülkelerin yüzde kaç oranında enflasyonla müca-dele etmek zorunda olduklarından ayrıntılarıyla haberdardırlar. Kitle iletişim araçlarının insanları bir dünyadan haberdar ettikleri doğru; ama bu dünya insanın yaşadığı dünya değil haberdar olduğu bir dünya...

Bugün gazeteler yüzbinlerce nüsha basabiliyor hemen hemen her mecmua ve kitap alıcı bulabiliyor her evde radyo çoğunluğunda televizyon bulunuyor. Ve bütün bu kitle iletişim araçları insanımıza okuyacağı dergi ve kitaptan izleyeceği TV radyo programlarına oynayacağı şans oyunlarından çocuğunun zekasını geliştirmek için seçeceği oyuncağa takip edeceği modaya kullanacağı eşyaya pişireceği yemeye tatil için gideceği yere dinleyeceği müziğe edineceği nezaket kaidelerine seçeceği inanca. kadar bütün faaliyetlerde yol gös-teren emirler veren denetleyen hakim bir güçtür. (Bu gücün derecesini “1234..” varın siz tahayyül edin.)

İnsan hayatının bütün faaliyetlerinde kendisine böylesine hükmeden bu güce iradesini teslim etmiş durumdadır. Nicedir gerçek bilgiden kültürden mahrum bırakılmış sonrada kolayca bu araçların tuzağına yakalanmış zavallı insanımız artık bu araçların gerçek bilgi aracı olup olmadıkları konusunda düşünmek bir yana şüphe etmek hakkına bile sahip değildir. Buna imkân ve zaman da bulamamaktadır. Çağın hızlı akışı hayatın karmaşık bir hâl alışı karşısında insan böyle bir şüphe ve düşünme imkânından ve zamanından mahrum görünmektedir İnsan gazete ile güne başlamakta televizyonla günü bitirmekte ama ne bilgili ve kültürlü olabilmekte ve ne de huzurlu bîr hayata kavuşabilmektedir insan tam aksine hergün özünde var olan bilgileri de unutmakta düşünme duyma gücünü yitirmekte her sabah “cehalet bilgisi” ile yeniden hayata başlayarak bu fasit daire içinde alabora olmaktadır.

1986 Nobel Barış ödülü sahibi Elie Wiesel insanımızın bu vahim durumunu veciz ifadeleriyle şöyle özetleektedir: “Yüzyılımızın belki de en saygın başarısı kitle iletişim araçları vasıtasıyla uzaklıkları ortadan kaldırarak dünyanın dörbir yanındaki insanlar arasında kardeşliği pekiştirmesidir. Ahlâk alanında toplumumuzun el yordamıyla ilerlemekte olduğunu itiraf edelim. Öncelikler yanlış seçilmiştir. Uzay meseleleri ahlâki araştırmalardan daha fazla ehemmiyet kazanmıştır. Madde insan yüreğinden daha fazla ilgi çekmektedir. İnsan ayda yürümekte ama benzerlerine yaklaşmaktan kaçınmaktadır. Okyanusun derinliklerini kainatın sırlarım incelemekte ama kapı komşusuna ilgisiz kalabilmektedir ömür uzamış ama yaşlılık yüke ilence dönüşmüştür. “

Bu enformasyon çağında haber ağları tarafından sanki örümceğin tahakküm ve tasallutunda hiçbirşey yapamaz hale gelmiş ağa takılı varlıklar haline gelen insanımızın şu soruları sorması gerekmektedir. Kimlerdir bu şeytanî ağların sahipleri? Bu ağlar nasıl ve ne gaye ile çalışmakta? Hangi kıstasları kullanmaktalar ve ne kadar tarafsızdırlar? Bu sorulara kısa başlıklar halinde cevap arayalım :

DÜNYA HABER AĞLARI VE DENGESİZLİKLER
Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür örgütü UNESCO’nun son istatistiklerine göre bütün dünyada 1.914.789.000 radyo ve 749.424.000 televizyon alıcısı kullanılmaktadır.

Bütün bu alıcılara ulaşan haberlerin % 97’si beş büyük haber ajansından sağlanmaktadır. Bu ajanslar; ABD’nin AP ve UPI İngilizler’in ROUTER Fransızlar’ın AFP Sovyetler’in TASS. Bunların ürettikleri günlük kelime sayısı 32-40 milyondur. (AP: 17 milyon UPI: 11 milyon AFP: 35 milyon ROUTER: 15 milyon.)

Buna karşılık Bağımsız Gazeteciler Kooperatifinin kurduğu Inter Press Service denilen üçüncü Dünya Haber Ajansı da sadece 100 bin kelime dağıtmaktadır. Aradaki uçurumun kor-kunçluğu ortada...

Bizim de bağlı bulunduğumuz bu ajanslardan aldığımız haberleri süzgeçten geçirmeden yayınlamanın tesiriyle alakalı küçük bir misali gazeteci Hasan Yılmaer’in ağzından dinleyelim: “Vaktiyle yönelmekte olduğum bir gazetede hemde Anadolu Ajansı’nın tabiatıyla bağlı bulunduğu Ajans France Presse (AFP) dolayısıyla Vietnam’da katliam yapan kişiye “Bienfu Kahramanı” dedik. Cezayir’deki kurtuluşculara “Asiler” dedik. Zannediyorum bütün bu etkinliğin sonunda da devletimiz dahi onun tesirinde kalarak Fransız yanlısı oylar kullandı.”

TELEVİZYON VE EŞİTSİZLİKLER
Üçüncü Dünya ülkeleri dünya nüfusunun % 70’ini barındırdıkları halde televizyon vericilerinin ancak % 5’ini televizyon alıcılarının da % 12’sini ellerinde bulundururlar. UNESCO’nun 1974’ de yayınladığı bir rapora göre ABD dışarıya yılda 100–200 bin İngiltere 20–30 bin Fransa 15–20 bin Almanya 5–6 bin saatlik program satmaktadırlar. Finlandiya Devlet Başkanı Kekkonen bu konuda yapılan bir seminerin açış konuşmasında bu vahim durumu şöyle dile getirmektedir: “Gelişme yolundaki ülkeler habercilik alanında endüstrileşmiş batı ülkelerinin tesiri altındadır. Buna “Habercilik Emperyalizmi” denir.”

RADYO VE EŞİTSİZLİKLER
Dünya nüfusunun % 70’ini barındıran Üçüncü Dünya ülkeleri radyo vericilerinin de sadece % 27’sini ellerinde bulundurmaktadırlar.

Aynı zamanda yayın frekanslarının dağılımında da büyük eşitsizlikler göze çarpmaktadır. Frekansların % 90’ını endüstrileşmiş ülkelerin ellerindedir. Vericilerin gücü bakımından da eşitsizlik sonsuzdur.

Ayrıca üçüncü Dünya Ülkeleri Batılı ülkelerin radyo yayınlarının istilası altındadırlar. Amerikan’ın sesi BBC Uluslararası Fransız radyosu Sovyet Çin ve Alman radyoları bu bölgelerde çok etkili olmaktadır. BBC HandBook’daki bilgilere göre sadece İngiliz radyo-larının yabancı dilde yaptıkları yayınlar 1950’de 3200 saatden 1970’de 12.300 saate yükselmiştir. Açık ifadesiyle teknolojiyi elinde tutan iletişimi ve bu yoldan da gücü elinde tutmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
KaranLık
Co-Admin
Co-Admin
KaranLık
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 12/02/09
Mesaj Sayısı : 5386
Nereden : DüşLerin İçinden
Lakap : (Küb)
Haber AğLarı ve Hipnoz EdiLen İnsanımız Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Geri: Haber AğLarı ve Hipnoz EdiLen İnsanımız Haber AğLarı ve Hipnoz EdiLen İnsanımız EmptyÇarş. Tem. 29, 2009 2:22 pm

YATAY HABERLEŞME YOKLUĞU
Üçüncü Dünya Ülkelerinde haberler hep dikey yönde dağılır. Bu ülkelerin arasında hiçbir yatay iletişim yoktur. Meselâ; Volta komşusu Mali’de olup bitenleri AFP aracılığı ile Paris’ten Öğrenir. Ne Meksika ile Hindistan arasında doğrudan bir bağlantı vardır ne de Zaire ile Tunus arasında. Böylece üçüncü Dünya Ülkeleri ya Newyork ya Londra ya da Paris yoluyla birbirleriyle “Batılıların izin verdikleri ölçüde” haberleşirler.

KARŞILIKLI HABER DAĞILIMINDAKİ EŞİTSİZLİKLER
Büyük ajansların üçüncü Dünyadan kendi ülkelerine yolladıkları haber sayısı kendi merkezlerinden üçüncü Dünyaya yaydıklarının % 20-30’u oranındadır. (AP Newyork’dan Asya ülkelerine günde 90 bin kelime yollar Asya’dan AP merkezine 15 bin kelime aktarılır. UPI’nin Asya’ya yolladığı kelime sayısı 100 bindir ters yönde gelen kelime sayısı ise 30 bindir. AFP için bu sayılar 30 bin ile 8 bindir.)

Venezüella’da yapılan bir araştırmaya göre 1977’de bu ülke dışarıdan günde 1360 haber almış ve dışarıya ancak 71 haber gönderebilmiştir.

Haber ajanslarından UPITN Batı ülkelerinden Asya’ya ayda 150 TV haber programı göndermekte ve karşılığında 20 program almaktadır İngilizler’in Visnews’i Londra’dan Asya’ya ayda 200 haber programı yollamakta ve karşılığında 20 program getirtmektedir.

Böylece gündemi kimlerin belirlediği ve etkileşimin ne yöne doğru olduğu açık seçik ortaya çıkmaktadır.

DEĞERLENDİRME ÖLÇÜLERİN DE Kİ FARKLILIKLAR
Batı basının değerlendirme ölçüleriyle Doğunun ölçüleri birbirinden çok farklıdır. Batı basını genellikle aktüel ve heyecan verici hadiseleri vurgular. Batıda okuyucu dinleyici ve seyirci uzak ülkelerin haberlerine karşı genelde ilgisizdir. Kendi politikacılarının yıldızlarının şarkıcılarının ve sporcularının günlük hayatlarını hemen hemen herşeyin üstünde tutar.

Üçüncü Dünya basını ise kalkınma ile ilgili haberlerin ekonomik hadiselerin ve eğitici haberlerin Ön plana geçirilmesini ister.

Batı standartlarına göre eğitilmiş üçüncü Dünya basını da hadiselere ve meselelere devamlı onların gözlüğü ile bakmaya zorlandıklarından bu “Düşünce oluşturucu” larının tesiriyle onları ön plana çıkartırlar. Kendi gerçeklerinden uzaklaşarak Batıda meşhur olmuş kişilerin hayatlarındaki dedikoduları günü gününe okuyucusuna duyurmaya çalışırlar.

Bu vahim durumun farkına varan birçok ülke; 1976 Mart’ında Tunus’da bir “Haberleşme Sempozyumu” düzenlerler. Sempozyum sonunda hazırlanan raporda; gelişmiş Batı ülkelerinin iletişim alanında dünyada bir tekel düzeni kurdukları ve bu tekellere bağlı olan iletişim araçlarının üçüncü Dünyadan gelen haberleri saptırdıkları iyi haberleri hasıraltı ettikleri ve kötü haberler uydurdukları öne sürülür. Rapora göre birçok ülkeler batı kültürlerinin tesirinde kalarak kendi milli geleneklerine ters düşen bu kültür modelinin kölesi olmuşlardır; hür haber dolaşımı da çok uluslu iletişim firmalarının dilediklerini yapmalarına yarayan bir düzendir bu ise bağımsızlık kavramı ile çatışır. Çok uluslu firmalar için basın bir maldır.

BİLGİ-HABER-YORUM
Yirminci yüzyıla herkes kendine göre bir ad takıyor. Kimileri de bu yüzyılın “bilgi çağı” olduğunu söylüyorlar. Ancak bu adlandırmaya hemen bir parantez açıp “bilgi” derken gerçekte neyin kastedildiğini açık seçik ortaya koymamız gerekiyor.

Çağımızı bilgi çağı diye adlandıranlar bununla kitle iletişim araçlarının geliştiğini yaygınlaştığını bunun sonucu olarak da gittikçe daha çok sayıda insanın daha çok şeyden haberdar olduğunu söylemek istiyorlar. Ne varki biraz düşününce birşeylerden haberdar olmakla birşeyleri bilmenin aynı şey olmadığını kolaylıkla anlayabiliriz.

Fakat kitle iletişim vasıtaları ile duyurulan haber kamuoyunda çoğu kez gerçek anlamdaki “bilgi” ile eşdeğer tutulmaktadır. Başka bir ifadeyle kamuoyu oluşması için haberlerin kesin bir bilgi niteliğine ulaşmaları zorunlu değildir. Yani sağlam bilgi niteliğinde olmasalar da kamuoyunda geçici veya sürekli bir değer yargısı oluşturup daha sonra da refleks nitelikli mekanik karakterli sıradan ama kalıcı bir “Toplum Bilinci”ne dönüşmeleri mümkündür.

Edward Said kasdi yanlış haber sonucu ABD’de “ Toplum bilinci” ne dönüşen “Müslüman İmajı”nı şöyle ifade ediyor; “Ortaöğretim kitapları çizgi romanlar televizyon dizileri filimler ve karikatürlerde sergilenen müslüman tipi değişmiyordu. Bu “tip” her zaman sinsiydi ve tiplemenin malzemesi yılların getirdiği müslüman imajı yani petrol müteahhiti terörist ve (son zamanlarda) kana susamış ayak takımı.”

Kitle iletimiş araçlarının yaydığı tetkik edilmemiş yanlış veya eksik bilgilerin sözde doğru yorumcuları da aslında belirli eğitim düzeyinde genel olarak politik ve vicdanî şah-siyetleri artık değişmez biçimde oluşmuş kişilerdir. Bunların yazdıkları ise ancak yazarının edebî anlatma ve mantıkî sıralamada göstereceği ustalığa bağlı olarak kitlenin değer yargılarına uygun düşen veya istenilen biçimde yeni değer yargılarına uygun düşen şeylerdir.

Burada enteresan olan; haber niteliğini aşmamış bilgilerle mantık oyunları yaparak yorumlar ve hükümler üretmeye çalışanlar kitlenin mantığına değil ama hislerine hitap etmeği yeğlemeleridir.

İşte bu basite indirilmiş merak uyarıcı (hele ofset sonrası) renkli resimlerle donatılmış haberlerle kitap okuma alışkanlığını kaybetmiş gitgide “okuyucu”değil “bakıcı” ismine layık olan bir kitle (sokaktaki adam) çizgi romandaki Temel Reis’in ıspanak konservesi yiyip bir anda kahraman olması gibi kendisini günlük gazetelerin sayfaları içine sıkışmış yazı ve resimlerle eğitildiğini sanmakta daha doğrusu böyle yönlendirilmektedir. Sonuçta toplum içinde her kesimden insanların meydana getirdiği her konuda yarım yamalak da olsa bilgili gibi görünen veya en azından kendini gerçekten öyle sanan bir “Bilgiç adamlar (!)” oluşmaktadır

Zaten günümüzde gazeteciliğin ne anlama geldiğini Nabi Avcı’nın şu ibretli ifadelerinde görmek mümkün: “Profesyonel anlamda gazetecilik insanlara ne tek tek ne de toplu olarak; ne bugün ne de yarın; ne evde ne de sokakta hiçbir işlerine yaramayacak haberleri satabilme sanatıdır. Gazeteci bunu yaparken söz konusu binbir çeşit haberi okuyucu için elzemmiş gibi göstermenin yollarını arar ve bulur. Bunu da her defasında şuurlu olarak yapması gerekmez. Gazeteci neyi “haber” haline getirebileceğini en ilgisiz insanları bile “ürettiği” haberlerle nasıl ilgilendirebileceğini adeta meslekî bir sezgiyle bilir. Böylece milyonlarca insan bir kere bile karşılaşmadıkları ve karşılaşmayacakları insanların mahremiyetlerine bulaşır onların yapıp-ettikleriyle ve hatta yapıp-etmedikleriyle uğraşır; her sabah okuduğu gazetenin kendisine çizdiği dünya haritasını izleyerek dünyayı tanzim eder. Böylece bu dünyada kendisinin de önemli bir yeri olduğuna bir an için bile gözünü ayıracak olursa dünyanın başını alıp gideceği-ne... ve daha kimbilir nelere inanır.”

Amerikan basınını inceleyen Daniel Boorstin’in de ortaya çıkardığı tablo oldukça kötümserdir: “Basın yayın araçları düzme hadiseleri hazırlamak ve yaymak için örgütlenmişlerdir. Bunların işleri birçok parçadan oluşmuş görüntüleri gerçek diye yutturarak örtbas etmektir. Örneğin Vietnam savaşı boyunca Beyaz Saray ne zaman güç durumda kalsa Başkan’a basın toplantısı düzenlettirirmiş ve basın toplantıları gerekli haberleri vermekten uzak olduğu halde öylesine görkemli düzenlenmişlerdir ki bizzat bir hâdise niteliği kazanmış ve bir süre esas hâdiseleri unutturmuşlardır.”

Gazeteci Şemsi Belli’nin değerlendirmesi ise daha berrak ve içler acısıdır: “özel evrakta tahrifat suç... Resmi evrakta suç günü geçmiş okul pasosunun tarihîni değiştiren delikanlı öğrencinin yakasına kanunlar yapışır. Amaa... traj uğruna kâr uğruna hâdiseleri değiştirmek gerçekleri tepetaklak etmek haberleri saptırmak eserleri tahrif etmek hatta tarihi evet tarihi tahrif etmek suç sayılmaz Bâb-l Ali’de “.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Haber AğLarı ve Hipnoz EdiLen İnsanımız

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Action Forumlar :: Genel Kültür -
Powered by phpBB © Acemi Forum
Copyright © 2007 By [-İDLE-] & adegerli33