Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir
Son Ziyaretiniz: Perş. Ocak 01, 1970
Toplam Mesajınız: 17
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Realizm Nedir? + SEZGİCİLİK ,realizm hakkında...

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
d3rY@
Moderatör
Moderatör
d3rY@
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 02/07/08
Mesaj Sayısı : 4509
Nereden : evden :D (ank)
Lakap : şeker :P
Realizm Nedir? + SEZGİCİLİK ,realizm hakkında... Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Realizm Nedir? + SEZGİCİLİK ,realizm hakkında... Realizm Nedir? + SEZGİCİLİK ,realizm hakkında... EmptySalı Tem. 21, 2009 4:30 pm

Realizm Nedir?

Felsefede varlığın insan bilincinden bağımsız ve
nesnel olduğunu öne süren görüştür. Oldukça yeni bir terim olmakla birlikte,
Eski Yunan ve Ortaçağ Felsefesi'nin belirli yönlerini de kapsayacak şekilde
kullanılır.



Bilgi kuramı açısından nesneyi özneye, bilineni bilene bağlı kılan idealizmin;
kavram açısından da şeylerin yapısının gerçekliliğini adlarla sınırlayan
adcılığın ve Ortaçağ'ın sonlarına doğru adcılığın yerini alan kavramcılığın
karşıtıdır.



Felsefi anlamda iki gerçeklilikten bahsedilebilir. Bunlardan biri, şeyin
yapısına diğeri de şeylere ilişkindir. Birincisinde zihinden bağımsız somut,
tikel ve görülmediğine bile temel özelliklerini koruyan deney nesnelerinin
varlığı kabul edilir. Birinci gruba, bir şeyin özündan o şeyin pay aldığı
ideanın anlaşıldığı Platoncu Gerçeklilik; bir şeyin ne olduğunun anlaşıldığı
Aristotelesçi Gerçekçilik, bir şeyin mutlak, özgün ya da kendi cinsine özgü
yapısının anlaşıldığı Ortaçağ Gerçekliliği ya da tümeller gerçekçiliği girer.



İkinci gruba ise, dünyanın dışsallığını bir veri olarak kabul eden sağduyu
gerçekliliği, nesnenin kendisinin, dışsal da olsa zihnin önünde duran ve
algılamayı bekleyen tek birim olduğunu kabul eden yeni gerçeklilik ve zihnin,
nesnenin kendisi yerine kopyasını kavramaya yöneldiği eleştirel gerçeklilik
girer.
SEZGİCİLİK





Felsefe tarihinde bilginin kaynağı ve gerçeğin kavranması konusunda
ortaya
atılan sorunlar, birer dizge niteliği kazanmış, değişik düşünme
yöntemlerine
bağlanan çığırların doğmasına yol açmıştır. Bilginin duyularla sağlanan
bir
veri olduğunu ileri süren çığırlar, genellikle maddecilik, deneycilik ve
onlara bağlanan öğretilerdir. Bilginin duyularla değil de yalnız düşünme
yeteneğiyle oluştuğunu ortaya atan akımlar da idealizm adı altında
toplanmıştır. Bu düşünce akımlarının bilgi konusunda ileri sürdükleri
yöntemlerin iki temel kaynağı vardır. Biri içinde yaşanan ve duyularla
algılanan doğa, öteki insandaki üretici ve yaratıcı nitelik taşıdığı
söylenen us ve kavrayış yeteneği. Birincide ağırlık doğaya, ikincide
düşünme yeteneğine verilmiştir, iki düşünme biçiminden de birçok öğreti
doğmuştur.



Bergson 'un geliştirdiği sezgicilik (intuitio) üçüncü bir yöntem
niteliği taşır. Bu yöntem daha önce matematikle ilgili sorunların
çözümünde kullanılmış, us kurallarından bağımsız bir kavrayış yeteneği
diye nitelenmiştir. Bilim tarihinde, bir içedoğuşun ilk örneği olarak
Arkhimedes'in' buluşu gösterilir. Suya batırılan bir nesnenin, yerini
değiştirdiği suyun ağırlığınca kendi ağırlığından yitirdiği ve nesnenin
neden batmadan suyun yüzünde kaldığı sorununu çözen olay deneyden
kaynaklanan bir sezgi sonucu aydınlanmıştır. Bu olay "bilimsel sezgi"
diye
nitelenmiştir, Düşünme yeteneğini belli bir konu üzerinde yoğunlaştıran
düşünürün, deneyle elde edemediği sonucu beklenmedik bir süre içinde
içedoğuşla aydınlığa kavuşturacak veriyi kazanması sezgidir.



Bergson'un sezgiciliği bilimsel bir nitelik taşır, özellikle ruhbilimle
bağlantılıdır. Düşünülen bir sorunun çözümünü kolaylaştıran veriyi elde
etmeye, dayanır. Daha önceki çağlarda, özellikle tanrıbilim alanında
"sezgi" tanrısal bir uyarı, tanrısal bir ışık olarak nitelenmiştir.
Augustinus' tan ‘Aquino’ lu Thomas "a değin gelen Hıristiyan
tanrıbilimcilerinde, inanla bağlaşımlı sezgi gerçeğin kavranmasından
önemliydi. İslam tasavvuffunda, özellikle Yeni-Platonculuk' tan
kaynaklanan öğretilerde, gerçeğin kavranması içedoğuş niteliği taşıyan
sezgiyle sağlanabilirdi.

Gazzali' de sezgi Tanrı'nın insana bilgi ve bilgelik verdiği bir
yetenektir.
Şahabeddin Sühreverdi' ye göre sezgi tanrısal gerçekleri kavramak için
bir
duyuştur, içedoğuştur. Böyle bir yeteneği sağlamak için, kişinin bütün
gönlüyle Tann' ya, üstün gerçeğe yönelmesi, bütün geçici eğilimlerden,
tutkulardan sıyrılması, içinde Tanrı' dan başka bir varlık bırakmaması
gerekir. Yeni-Platonculuk' tan esinlenen tarikatlarda sezgi Tanrı' ya
ulaşmanın, kendi özünde Tanrı' yı görmenin tek koşuludur. Onlara göre
sezgi usun, kavrayış gücünün bütün yetkilerini aşar, en kısa süre içinde
en kesin gerçeğe varmayı sağlar. "Ermişlik ‘’ denen aşamaya ancak
sezgiyle ulaşılır.



Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Cilt.2 Sayı.15 Sayfa.835



Bergsoncu Sezgicilik





A) Nesnenin biricik ve bunun sonucu ifade edilemez olarak sahip olduğu
şeyle bir olmak için o nesnenin içine taşınılmayı sağlayan bu
entelektüel sempati türü sezgi olarak adlandırılır. Aksine, analiz,
nesneyi daha önce bilinen yani bu nesneye ve diğerlerine ortak unsurlara
indirgeyen işlemdir. O halde analiz etmek bir şeyi, o şey olmayan şeye
göre açıklamaktır... Çevresinde dönüp durmaya mahkum olduğu nesneyi
kucaklamanın sonsuzca tatmin edilmemiş isteği içinde olan analiz her
zaman eksik olan tasarımı tamamlamak için sonu gelmez bir biçimde görüş
açılarını çoğaltır, her zaman eksik olan anlatımı tamamlamak için
sembolleri ara vermeden değiştirir. O halde analiz sonsuza kadar
sürecektir. Ama sezgi, eğer mümkünse yalın bir eylemdir... En azından,
hepsini yalın analizle değil sezgiyle içeriden kavradığımız bir gerçek
vardır. Bu, zaman içindeki akışı içinde kendi öz kişiliğimizdir.
Süregiden kendi benimizdir. Entelektüel veya daha çok tinsel olarak
başka hiçbir şeye eğilimli olmayabiliriz. Ama kesinlikle kendimize
eğilimliyiz.

Sezgi, bir kez yoğunlaştığında, düşüncemizin alışkanlıklarına uygun
olan ve değişmez kavramların içinde çok fazla gereksindiğimiz sağlam
dayanak noktalarını bize sunan bir anlatım ve uygulama biçimi
bulmalıdır. Bu kesinlik, belirgin ve de genel bir yöntemin özel
durumlara sınırsız genişlemesi olarak adlandırdığımız şeyin koşuludur.
Oysa bu genişleme ve mantıksal mükemmelleşme çalışması yüzyıllar boyu
sürebilir, buna karşın yöntemin üretici eylemi yalnızca bir an sürer.
İşte bu sebepten çoğu zaman sezgiyi unutarak bilimin mantıksal aygıtını
bilimin kendisi olarak kabul ediyoruz.



Filozoflar ve bilim adamları tarafından bilimsel bilginin göreceliliği
hakkında söylenen her şey bu sezginin unutuluşundan kaynaklanmaktadır.
Daha önceden varolan kavramlar aracılığıyla sabitten devingene giden
sembolik bilgi görecelidir. Ama devingenin içine yerleşen ve şeylerin
yaşamını benimse- yen sezgisel bilgi göreceli değildir. Bu sezgi bir
mutlağa varır.



B) İçgüdü sempatidir. Eğer bu sempati konusunu genişletebilir ve de
kendi üzerine düşünebilirse, gelişmiş ve düzelmiş zekanın bizi maddenin
içine sokması gibi, bize canlıyla ilgili işlemlerin anahtarını
verecektir. Çünkü zeka ve içgüdü birbirine zıt yönlere dönmüşlerdir,
zeka cansız maddeye, içgüdü yaşama yönelmiştir. Zeka, eseri olan bilimin
aracılığıyla bize, gitgide daha tam olarak fiziksel işlemlerin gizini
verecektir; zeka yaşamdan bize yalnızca devinimsizlik terimleriyle bir
anlatım getirir. Nesnenin içine girmek yerine, dışarıdan kendine çektiği
nesne üzerinde mümkün olan en yüksek sayıdaki görüşü elinde tutarak
dönüp durur. Ama sezginin bizi götürdüğü yer yaşamın tam içidir. Bu
sezgi, yansız, kendinin bilincine varmış, nesnesi üzerinde düşünebilen
ve onu sınırsızca genişletebilen bir içgüdüdür.
Bu tür bir çaba olanaksız değildir. Bu, insanda normal algının
dışında estetik bir yetinin varlığının kanıtladığı bir şey dir. Gözümüz
canlı varlığın çizgilerini aralarında düzene girmiş biçimiyle değil, yan
yana eklenmiş olarak görür. Yaşamın eğilimi, çizgiler arasında koşan,
onları birbirine bağlayan ve onlara bir anlam veren yalın devinim gözden
kaçar.



Sanatçının bir tür sempatiyle nesnenin içine yerleşerek ve bir sezgi
çabasıyla uzamın kendi ve modeli arasına koyduğu engeli kırarak yeniden
yakalamayı amaçladığı bu eğilimdir. Dışsal algı gibi bu estetik sezginin
yalnızca bireysele ulaştığı doğrudur. Ama, fizik biliminin, dışsal algı
tarafından belirlenen yönünü sonuna kadar izleyerek tikel olguları genel
yasalara kadar götürmesi gibi, sanatla aynı yöne yönelmiş ve konu olarak
genelde yaşamı ele alan bir araştırma düşünülebilir. Kuşkusuz bu felsefe
hiçbir zaman, bilimin kendi nesnesinden edindiği bilgiyle
karşılaştırılabilir bir bilgiyi nesnesinden elde edemez. Zeka,
çevresinde içgüdünün, sezgi olarak genişletilmiş ve yetkinleştirilmiş
olsa da sadece belirsiz bir bulutsuzluk oluşturduğu, aydınlık bir
çekirdek olarak kalıyor. Ama, saf zekaya ayrılan bilginin eksikliği
durumunda, sezgi bize, zekanın verilerinin eksik olduğu şeyleri
kavratabilir ve bizim onları tamamlamamız için gerekli aracı
sezinlememizi sağlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Realizm Nedir? + SEZGİCİLİK ,realizm hakkında...

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Acemi Forum Eğitim & Öğretim :: Ödevler & Tezler & Projeler :: Felsefe & Psikoloji -
Powered by phpBB © Acemi Forum
Copyright © 2007 By [-İDLE-] & adegerli33