Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir
Son Ziyaretiniz:
Toplam Mesajınız: 17
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Felsefe Platformu (Felsefe Hakkında Makaleler),Makaleler

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
d3rY@
Moderatör
Moderatör
d3rY@
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 02/07/08
Mesaj Sayısı : 4509
Nereden : evden :D (ank)
Lakap : şeker :P
Felsefe Platformu (Felsefe Hakkında Makaleler),Makaleler Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Felsefe Platformu (Felsefe Hakkında Makaleler),Makaleler Felsefe Platformu (Felsefe Hakkında Makaleler),Makaleler EmptyPaz Tem. 19, 2009 10:35 am

Felsefe Platformu (Felsefe Hakkında Makaleler),Makaleler



Felsefe hakkında yazılmış makaleler, düşünürlerden yazılar..

Varoluşun Derinliği..

“…Heidegger’in insan anlayışıyla ilgili en sık dile getirilen eleştiri, onun topluluk insanından ziyade, yalnız biri olduğu; gerçek varoluşunun başkalarıyla değil, kendisiyle ilişkisinde temin edilmiş olduğudur. Bu eleştiriyi Jaspers, Buber, Berdyaev, Marcel ve biraz faklı bir şekilde Sartre yapmıştır.
Buber’in (İnsan ile İnsan Arasında) eleştirisi, en güçlü ifade edilenidir. Buber, şimdilerde Amerika’da biraz moda olduğu için, onun eleştirisi de muhtemelen burada daha etkili olacaktır. Ne var ki o, Heideggerci insanın sırf kendisiyle değil; Varlık’la da ilişki içinde olduğunu ve Varlık’la ilişkisi sayesinde sahiciliğini kazandığını gözden kaçırmıştır.
Dindar bir hümanist olan Buber, Heidegger’in Varlık’la ilgilendiğini; felsefi bir antropoloji kurmadığını gerçekten görmez. Heidegger açısından insan, Varlık’a götüren sırf bir kapı, bir geçittir. Dolayısıyla böyle bir düşünce projesinin insan varoluşunun psikolojik olsun, sosyal olsun tüm somut çehrelerinin hakkını vermesi beklenemez. Heidegger, Jaspers ve Buber gibi, insanla ilgili bir felsefe yapmaz. Oysa Jaspers ve Buber, dinleyenlerindeki hakiki varoluşu uyandırmaya çalışan varoluş coşkucularıdırlar. Heidegger ise, ne eksik ne fazla, bir ‘düşünür’dür; onun yaşamını oluşturan temel proje, Varlık’la ilgili ağırbaşlı ve ciddi bir ‘düşünüş’tür.
Her ne kadar Buber’in itirazlarının ‘şekli olarak’ bir anlamı yoksa da, bu yaşlı hahamın, problemin gerçekte nerede olduğunu sezinleyecek harika içgüdüleri vardır: O, problemin ‘düşünür’ ile ‘insan’ın birleşip tek şey oldukları o belirsiz sahada yattığını görmüştür. Heideeger sadece bir düşünür olmaya çalışmıştır ve bu yönüyle de aslında, Jaspers ve Buber gibilerinin fevkindedir; Amerikan dobralığıyla söylersek, onlar düşünür olarak Heidegger’le aynı seviyede değillerdir. Fakat bir düşünür olmak, hatta Heidegger’in olduğu gibi üstün bir düşünür olmak, bir ‘insan’ olmak için yeterli değildir. Şayet düşünce, bize köklerimizi geri verebilse, Heidegger’inki bunu yapardı; zira hiçbir düşünür gündelik yaşamda onun kadar kök salmamıştır; fakat açıkçası düşünce bunu yapamamıştır. Heidegger bizi ışık ve görüntüde nelerin olduğunu görebilmemiz için, hiçbir düşünürün yapmadığı kadar gerilere götürmüştür. İhtiyacımız olan, bir adım daha atmak ve her ışığın bir ateşe ihtiyacı olduğunu görmektir. İşte bu nedenledir ki, Heidegger’den sonra, onun antik ‘Dasein’* iskeletine yeniden kan pompalayacak yeni bir Kierkegaard’a ihtiyaç duymaktayız...”




William Barrett, “İrrasyonel İnsan”
Türkçesi: Salih Özer, Hece Yayınları, Ankara, 2003



*Dasein: Dasein, heidegger’in insana verdiği isim olup, Almancada ‘Orada-Olmak’ anlamına gelmektedir. Heidegger’in, insan varoluşuna ilişkin tanımlamalarının hemen hiçbir yerinde ‘insan’ terimi geçmez; bunu yerine hep ‘Dasein’ terimi kullanılır. Heidegger’in bu tavrının nedeni, kendi zamanına dek süregelen insan anlayışından (sabit bir doğaya sahip belirli bir nesne ile karşı karşıya olduğumuz şeklindeki varsayım) kendini korumaktır.


Noktanın Ufkunda Düşünceler
Fikri CENDEL

Tedrîcîlik, ilk hareket fikri ve küçüklükte büyüklük sırrını ihtiva eden nokta, çeşitli bakış açılarından ele alınırsa, çok esrar ve muammanın çözülüp açılmasında yardımcı olacaktır.


İçimde bir nokta
Dönüyor aleve.
İçimde bir nokta
Beynimde bir güve..

Kâinatta oluş ve gelişme, sebep ve netice münasebeti ibret nazarlarımıza serilen ince bir sır... Tıpkı, binlerce ders alacağımız şeylerin teshir edilmesi gibi.. Herhangi bir yumurtayı, çekirdeği, nutfeyi, hava molekülünü, atom parçacığını düşündünüz mü? Noktadan pek farkı olmayan küçüklüktedirler, ama pek büyük mânâları vardır.

Nokta, hendesenin dar kalıplarına girmez. Onda, buut, ölçü göremezsiniz. Ama noktasız bir hendese düşünmemiz mümkün değildir. Kâinatta her maddî varlığın ölçüsü, takdir edilecek bir noktaya göre kıyaslanır. Noktasız sayı, şekil, ifade, oluş ve bitiş göremezsiniz. Noktanın buutsuz şeklinde üç büyük sır gizli. Sırların açılması, anlaşılmasına vesile olur. Tedrîcîlik, ilk hareket fikri ve küçüklükte büyüklük sırrı... Evet, noktanın küçüklüğünde tevazu görünür, tevâzuda ise idrak ve büyüklük.

Nokta, cümlenin sonundaki netice değildir. Mânâ âleminden, varlık âlemine geçisin başıdır. Kararların tatbikatına başlangıçtır. Hem her şey başlangıçta bir noktadır. Ağaç, çekirdek, insan bir damla, kainat büyük patlama öncesi bir nokta.. Fiiller de fikir cephesinde bir nokta.

İnsanın da kâinatta nokta hükmünde bir varlığı mevcut. İnsansız her şey manâsız, her şey abes. Her şey bir hiç veya hiçliğe gidiş. Semeresiz bir ağaç gibi. İnsan, kâinatın yaratılmasına sebep ve netice, çekirdek ve meyve... İnsan nokta gibi küçük ama pek büyük bir mânâ... Yaratılmışların ona doğru tevcih edilmesi gayesine işaret, insan o noktada âlemin mümessili kâinat ağacının gayesi ve meyvesi...

Fikirler de evvela bir nokta ve çekirdektir. Ruh, tecrübe, hareket ve hayatın şartları; bu çekirdeği olgunlaştırır, geliştirir ve maddî âlemdeki fiiller, filiz verir.

İyilik bir nokta, göle düşen bir damladır. Damlanın meydana getirdiği dalgacıklar, gölün genişliği ölçüsünde büyüme, gelişme kabiliyetindedir. Günah, bir nokta bir kanser bücresidir. Tövbe ile yok edilmezse, kalbi siyahlandıra siyahlandıra imanı yutuverir. Bu şuur çerçevesinde anlarsın ki, bir lokmada, bir bakmada, bir busede, bir noktada batmak nasıl olur.

İnsanda bir nokta olan ene (benlik), istikametini düşünce ufkunda gelişmediğinde firavun olur. Eğer küçüklüğünü bilirse tevazudaki büyüklük görünür. Kastedilen mânâ da anlaşılır.

Kâinat iç içe dairelerle dolu, noktadan kâinat kutrunda dairelere kadar namütenâhi daireler mevcut. Her genişleyen daire, kainâtta işleyen tedrîcilik kaidesine işaret.. Merkezde ve ilk harekette küçücük nokta yer almış. İnsanlığın, bu ölçü ile ulaşamayacağı genişlik, aşamayacağı mânia yoktur. Devamlı ve istikametli sızıntı da, mermer de olsa yol bulacaktır
MAKALE: Nietzsche-Schopenhauer - hayatın değeri


Nietzsche'nin ortaya koyduğu felsefede, Schopenhauer'un büyük etkisi mevcuttur. Gerek karşı çıkışları, gerek üzerinde çalışıp geliştirdiği, yorumladığı düşünceleri, Nietzsche'nin düşün anlayışında oldukça önemlidir. Nietzsche'nin felsefesinin kökleri, her ne kadar Sokrat öncesi Antik Yunan felsefecilerine dayandırılabilse de , Arthur Schopenhauer'un etkisi görmezden gelinemez.

En büyük ortak yönleri, yanlızlıklarıdır. Belki de bu yön, gençlik çağlarında Nietzsche'yi Schopenhauer'a çekmiştir. Öyleki Leipzig'de, bir sahaf dükkanından aldığı "Bir Çeşit Arzu ve Temsil Dünyası" adlı kitap, hayatının dönüm noktalarından biri olmuştur.

Gerek Arthur Schopenhauer, gerek Friedrich Nietzsche, aileleri tarafından , onların isteği doğrultusunda biri olmaya zorlanmıştı. Schopenhauer'u babası bir tüccar olup, ismini yaşatmasını istiyordu. Aynı durum Nietzsche'de de mevcuttu, annesi, Nietzsche'nin din eğitimi görüp iyi bir dindar olmasını istiyordu.

Her iki düşünür de, kendi iradeleri ve çeşitli çalkantılı dönemden sonra, ailelerinin değil, kendi olmayı istedikleri şey olabildiler. Zira Schopenhauer, hayatı boyunca annesiyle sorunlar yaşadı. Nietzsche'nin ise daha çok ablası Elizabeth ile sorunları vardı.

Tarihsel açıdan birbirine yakın dönemlerde yaşayan bu iki ünlü düşünürü birleştiren şey, dünyaya bakış açılarıydı. Nietzsche, gençlik döneminde Schopenhauer'a öyle sempati duymuştu ki, her felsefe sohbetinde, hakkında uzun uzun konuşurdu.

Schopenhauer öldüğünde, Nietzsche yaklaşık olarak 16 yaşındaydı. Muhtemelen Schopenhauer'la tanışıklığı, hocası Ritschl'in peşinden Leipzig'e gidişiyle başlamıştı. O dönem Wagner'le yüzyüze tanışması da, Nietzsche'nin hayatında büyük değişimlere yol açmıştı.

Schopenhauer, kaynaklara göre biraz cimri, hayatında köpeğinden başka dost edinmeyen, felsefesi üzerine hayatı yadsıyan ve bir o kadar da gaddar bir insandı. Hayatı boyunca yaşamı ve insanları lanetledi. Bu sebeple kendisi, yüzyıllardan beri "kötümser felsefeci" olarak anılmaktadır.

Karamsar filozofun felsefesini, hayatına göz atmakla daha yerli yerine oturtabiliriz. Zira babası Heinrich, İngiliz hayranı bir tüccardı. Oğlu Arthur'un da kendisi gibi bir tüccar olmasını ve aileden gelen bu geleneği devam ettirmesini istiyordu. Fakat Arthur, en başından beri bu isteğe karşı çıkmış, çoğunlukla annesi Johanna'nın da istediği felsefeye yönelim göstemişti.

Johanna Schopenhauer, dönemin entellektüellerindedi. Özellikle kocası Heinrich'in ölümünden sonra, tamamen kendini edebiyata vermiş, sonraki hayatı da bu yönde ilerlemiştir.

Babasının ölümünden sonra genç Arthur, annesiyle gitgide uzaklaşmış, hatta annesine yaşamından dolayı kin duymuştur. Annesi Johanna'nın verdiği partiler ve erkeklerle samimi oluşu, Arthur'da ona karşı bir tepki doğurmuştur. Uzun seneler boyunca görüşmemiştir.

Arthur Schopenhauer'un yanlızlığını ve karamsarlığını, hayatındaki iniş ve çıkışlara, depresif dönemlere bağlamak mümküdür. Yine de hiçbir sebep, ne Nietzsche'nin ne de Schopenhauer'un düşün dünyasına kattıklarını elbette gölgeleyemez.

Bilindiği üzere, Nietzsche'nin felsefesinde, özel hayatındaki gelişim ve değişimler önplandadır. Hiç bir zaman sistematik bir felsefe / öğreti kurmayı amaçlamayan , hatta bundan özellikle kaçınan Nietzsche, tıpkı Wagner gibi Schopenhauer konusunda da fikirleri yaşı ilerledikçe değişmiştir.

Schopenhauer'un "karamsar" felsefesine genç yıllarında methiyeler düzmüş, fakat bir süre sonra yanlışlayıp, aynı istencin ürünü olarak yeni bir fikir arayışına girişmiştir. Özellikle de Schopenhauer'un istenç kavramı hakkındaki yorumu, Nietzsche'nin Güç İstenci olarak tanımladığı kavramın çıkış noktasıdır.

Schopenhauer, dünyayı istenç ve tasarım olarak iki kategoriye ayırır. Bu iki kategoriden yola çıkarak bir yoruma ulaşır.

Duyularımız aracılığıyla bildiğimiz dünya, tamamen bir fenomendir, ki Schopenhauer buna tasarım der. Çünkü insan, algılarından yola çıkarak tanımladığı bir dünyada yaşar. Kısacası Kant'ın "özne olmadan nesne olmaz" yorumuna katılır. Fakat bununla birlikte tüm varoluşu tasarıma bağlamaz.

Zira istenç olarak tanımladığı şey, olgusal dünyadır. Schopenhauer'a göre olgusal dünya, kademe kademe tüm varlıklarda bulunur. İstencin dışında herhangi bir varoluş görmez. Evrendeki her durum, bu istencin kendini açmasıyla oluşur, değişir. Basamak basamak kendini açan bu istencin en alt kademesini cansız doğa oluşturur. Cansız doğadan itibaren kendini nesneleştirmeye çalışan istenç, bitkiler ve hayvanlar dünyasından geçerek insanda kendini bireyselleştirir. Schopenhauer, insan bedenini bile somutlanmış bir istençten farklı görmez. O'na görre tüm evren, bu istencin farklı kademelerinin durumuyla işlemektedir.

İstenç ve tasarım, doğada iç içe ve birlikte bulunmaktadır. Fakat kendini insana açan bu istenç, somutlanmış haliyle akla aykırıdır ve bu sebeple tam olarak tanımlanamaz. Bu sebeple Schopenhauer'a göre Kant, duyularımız dışında hiçbirşeyin olmadığını savunan görüşünü yanlış olarak yorumlar. Sonuç olarak Schopenhauer, doğadaki istencin varlığını hissedilebilir, sezilebilir bulur.

Bu noktada Nietzsche, Schopenhauer'a katılır ve Schopenhauer'un tanımlayamadığı bu istenci "Güç İstenci" olarak yorumlar. Nietzsche'ye göre evrendeki tek istenç, tek irade, gücün karşı konulamaz istencidir. Bu sebepledir ki Schopenhauer, Nietzsche'nin hocası sayılabilecek bir filozoftur. Çünkü Nietzsche, olgusal dünyadaki istenç kavr****** Schopenhauer'un yorumu üzerine geliştirmiş ve tanımlamıştır.

Fakat öyle bir sonuç farkı vardır ki, bu adeta bie uçurumdur. Schopenhauer hayatı yadsırken, Nietzsche tersine kutsallaştırır ve olumlar. Felsefesini, varlığın ve doğal olarak hayatın değerini hiçe indirgeyen nihilizm ile savaşmakla başlatır.

Schopenhauer her yazısında ve kitabında hayat hakkında oldukça sert ve olumsuz tepkiler vermesine rağmen, Nietzsche hocasının tersine hayatı en büyük hedef olarak tanımlar. Yaşamdan olan herşeyi yüceleştirir. Felsefesi, tam da bu nokta da Schopenhauer'dan keskin sınırlarla ayrılır.

Nietzsche, gençlik yılarında Schopenhauer'un hayatı yadsıyan , kötümser felsefesini olduğu gibi kabul etmiştir. Fakat sürekli kendini yenileme arayışı içinde olan Nietzsche, zamanla bu düşünceden sıyrılmış ve tam tersi bir yönde hayatı kutsallaştırmıştır.

Bu sebeple çoğu zaman Schopenhauer'u yermiş, onun hakkında oldukça sert eleştiriler getirmiştir. Schopenhauer'u nihilizmi kutsallaştırıp, varlığın değerini küçültmekle suçlamış, kendi felsefesini bizzat nihilizm ile savaşmaya adamıştır.

Nietzsche'nin yapmaya çalıştığı şey, insani olanın , kendi tanımladığı çerçevede varlığını sürdürebilmesi ve insanın kendine yabancılaşmamasıdır. Bu nedenle "decandence/ decadent" kavramını özellikle kullanmış, bunun nasıl aşılabileceği konusunda keskin yorumlar yapmıştır.

Değerlerin yeniden değerlendirilerek yeni bir dünya görüşünü öngürmüş, insanın köklerini bizzat gerçeğe, toprağa bağlayan her düşünceyi insancıl saymıştır. Öyleki hümanizmi bile eksik görmüş, lanetlemiştir.

Kısacası "kendi alevinde yanmakla yükümlü" düşünür Nietzsche, tıpkı Wagner gibi Schopenhauer'la da yollarını bu tür fikir ayrılıkları sebebiyle ayırmıştır. Lakin kuşku götürmyecek birşey varki , aykırı düşünür, etkilendiği herkesi aşmaya çalışmış, bunda da başarılı olmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Felsefe Platformu (Felsefe Hakkında Makaleler),Makaleler

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Acemi Forum Eğitim & Öğretim :: Ödevler & Tezler & Projeler :: Felsefe & Psikoloji -
Powered by phpBB © Acemi Forum
Copyright © 2007 By [-İDLE-] & adegerli33