Selim Somçağ, ‘Osmanlı ve Batı’ başlıklı bu çalışmasında, Tanzimat’tan Türkiye’nin AB adaylığının ilan edildiği 1999’a uzanan Batılılaşma sürecinin bir masaldan ibaret olduğunu iddia ediyor. Zira yazar, Osmanlı’nın Batı ile ilişkilerini ele alırken, imparatorluğun son dönemlerinde, Batılılar adına kendi halkını kontrol altında tuttuğunu ve şimdiki AB adaylığının da tamı tamına bu anlama geldiğini savunuyor. Tezini Osmanlı’nın çöküş dönemindeki durumu ile Tanzimat üzerinden işleyen Somçağ, Osmanlı’nın Kanuni’den sonra Batı karşısında rekabet edemediğini ve Tanzimat’ın bugünkü AB gibi, Türkiye’yi zayıflatmaya ve parçalanmaya götüren benzer bir süreç olduğunu savunuyor.
Küçük İskender’in toplu şiirlerinden oluşan ‘The God Jr.’, şairin ‘Bir Çift Siyah Deri Eldiven’ ve ‘Ciddiye Alındığım Kara Parçaları’ kitaplarını bir araya getiriyor. Kitapta yer alan ‘Akasyalar’ isimli şiirden bir alıntı: “dışarda./ kristal bir tekrar olsun istemiş haz tavı./ şekli buluğ ise itibar uyandırır ölümü.// şüphesiz./ kindir tartaklar göğün boşluklarındaki aşkı./ su göçünün aksindeki **** gölü.// uygundur./ tınılı parmakuçlarının hazin kül dansı./ kaynamış zampara gözlerin yorgun düğümü.// teşhirde./ ses geçirmeyen görüntülerin toy eşkıyası!/ vücudu örterken inler mi düşgücü..// sırılsıklam./ o kopartacak karanlık kanın kabuklarını/ o kaplayacak insan derisiyle metal üzüntüsünü. (...)”
Ergenekon örgütünün lider kadrosunda bulunduğu zannıyla tutuklu bulunan Perinçek’in, ‘Anayasa ve Partiler Rejimi’ isimli bu çalışması, Türkiye’deki partiler rejimini ve hâlâ güncel bir sorun olan partilerin yasaklanmasını, kapatılmasını inceliyor. Perinçek çalışmasında, liberal demokrasiden partiler demokrasisine geçişi; Osmanlı İmparatorluğu’nda, tek partili ve çok partili Cumhuriyet dönemlerinde; 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri sonrasında, partilerin gelişimini ve hukuki rejimlerini, partilerdeki oligarşik eğilimleri, parti içi demokrasiyi, siyasal partilerin yasaklanmasını ve parti yöneticilerinin cezai sorumluluğu gibi konuları inceliyor.
Niccolo Machiavelli çeviren: Necdet Adabağ İş Kültür Yayınları siyaset, 112 sayfa
Niccolo Machiavelli’nin bir siyaset klasiği olan ‘Hükümdar’ı, bilindiği gibi, İtalya’nın en umutsuz dönemlerinde, kendisi sürgündeyken kaleme alınmıştı. Aradan geçen uzun zamana rağmen, hâlâ değerini kaybetmeyen eserinde, siyaset kuramcısı yönüyle okurun karşısına çıkan Machiavelli, esas olarak ülkesinde güçlü bir iktidarın nasıl kurulabileceğiyle ilgileniyor. Güçlü bir iktidarın tüm ülkeyi nasıl tek egemenlik altında tutabileceği ve bu iktidarın nasıl sürdürülebileceği, eserin asıl çerçevesini oluşturuyor. Egemenlik, devlet-birey ilişkileri, askeri güç, bağımsızlık ve ruhban sınıfı ise, bu bağlamda değerlendirilen anahtar kelimelerden birkaçı.
PUSU BİLİCİ
Anita Sezgener Norgunk Yayıncılık şiir 51 sayfa
‘Pusu Bilici’, aynı zamanda sinemayla ilgili çalışmaları da bulunan Anita Sezgener’in ilk kitabı. Kendisini kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz. Kitapta yer alan ‘Ölü Şehir’ isimli şiirden bir alıntı: “ağıtından çekilmeyenin/ öfkeyi göğsüne bastıranın/ acısı nardır dedi,/ nehrin kıyısındaydık./ ellerimizi yakıyordu kış./ gözün seğirdiği bir uzakta/ yanımıza karıncalar ayırıyorduk.// kımıltılı bir kalkışımız vardı/ huzursuz bir çağdaydık./ nabızlarımız yüksekti/ çoğalıyordu nilüferler suda.// bir tavşanla göz göze geldik, nemli./ nehrin suları bir öyle, bir dalgın./ kuzeye vardık da kaydı avuçlarımızdan/ külleri/ düşürecek olduk mevsimlerden birini. (...)”
Murat Çavga’nın bir diğer adı ‘Ley Hatları’ olan ‘Beyaz Ses’i, Amerika’nın Irak’taki gizli operasyonlarına dair gizli kodları esrarengiz bir şekilde öğrenen Üzeyir Kaman’ın ve bunları bir şekilde öğrenen Yüzbaşı Atakan’ın hikâyesini anlatıyor. Gerilim tarzında kurulan romanda, esrarengiz olaylar da çoğunlukla metafizik bir bakış açısıyla kurgulanmış. Dolayısıyla kurgunun olay örgüsünde, rahmani cinlerden, Semuyt isimli ifrit cinlere ve alemin metafizik askerlerine kadar çok sayıda “gaipten” kahramana rastlamak mümkün. Romanda, Üzeyir Kaman ile Yüzbaşı Atakan, kendilerine açıklanan sırlar yoluyla, Amerika ve NATO’ya dair birçok gizin sırrına erecek ve uluslararası bir entrikayı gün yüzüne çıkaracaklardır. Murat Çavga’nın kitabı piyasaya çıkan hemen her romanı takip etmeye çalışan roman dedektiflerinin merakını arttırabilir.
ean-Jacques Rousseau çeviren: İsmail Yerguz Say Yayınları siyaset, 191 sayfa
Jean-Jacques Rousseau’nun ‘Toplum Sözleşmesi’, siyaset bilimi alanında en çok incelenen ve yorumlanan eserlerin başında geliyor. 18. yüzyıl felsefesinin başta gelen yenilikçi filozoflarından olan Rousseau, ahlaki, toplumsal ve siyasal düşüncelere yön vermiş isimlerden. Bu eserinde, siyasal kurumları ön plana çıkarmanın önemine değinen filozof, bu kurumların en az kendilerini oluşturan insanlar kadar değerli olduğunu söylüyor. Buradan hareketle, modern insan değersizliğine karşı nostaljik bir biçimde eski insanın yücelikleriyle oluşturdukları kurumları koyan Rousseau, yasama ilkelerinin de modern insanı sapkınlıktan, bozulmadan koruyabileceğine inanıyor.
Jean Jacques Rousseau’nun ‘Toplum Sözleşmesi’ modern zamanların insanı üzerine okuyan ya da akademik inceleme yapanlar için oldukça iyi bir kaynak olabilir.
Tal Ben-Shahar çeviren: Bülent Akat Elma Yayınevi kişisel gelişim, 237 sayfa
Kişisel gelişim alanındaki çalışmalarıyla ünlü Tal Ben-Shahar, ‘Daha Mutlu Yaşamak’ta, kalıcı mutluluğu mümkün kılabileceğine inandığı önerilerde bulunuyor. Pozitif Psikoloji isimli dersler de veren Ben-Shahar, mutluluğun pozitif düşünmek ve davranmakla mümkün olabileceğini savunuyor. Hayata anlamlı bir değişiklik getirecek kestirme yollara inanmadığını belirten Ben-Shahar, kitabının mutluluğa dair düşünce ve uygulamalara dayandığını, mutluluğun ancak çaba sarf edilerek ulaşılan bir durum olduğunu söylüyor. Kitapta, mutluluğa dair belli konular anlatıldıktan sonra, anlatılanlara daha iyi odaklanmak için düşünme zamanı adı verilen bölümler de konmuş. Mutlu yaşamak üzerine yazılan birçok kitaptan biri olan Tal Ben-Shahar’ın ‘Daha Mutlu Yaşamak’ adlı kitabı kişisel gelişime meraklı okur için ilgi çekici olabilir.
M. Raif Ogan yayına hazırlayan: K. Yusuf Ünal Kaknüs Yayınları, tarih, 160 sayfa
M. Raif Ogan, 1955 yılında ilk baskısı yapılan bu kitabını, Peyami Safa’nın o dönemlerde Milliyet gazetesinde yayınlanan ve Sultan Abdülhamid’i “katil” ve “kızıl sultan” olmakla itham ettiği yazılarını çürütmek için kaleme almıştı. Ogan, Safa’nın tepkisinin, babası İsmail Safa’nın Abdülhamid tarafından Sivas’a sürülmesinden kaynaklandığını ve bu nedenle de aşırı olduğunu söylüyor. Ogan’ın kitabının yeni baskısına, Peyami Safa’nın söz konusu yazılarının yanı sıra, Abdurrahman Şeref, Ahmed Refik, İsmail Hami Danişmend, Nihal Atsız, Abdurrahman Şeref Lâç, Refi’ Cevad Ulunay ve Şevket Rado’nun Abdülhamid’le ilgili yazıları da eklenmiş.
Richard Luecke çeviren: Sedat Büyükarslan İş Kültür Yayınları iş dünyası, 183 sayfa
İş dünyasıyla ilgili çalışmalarıyla bilinen Richard Ruecke, ‘Bir Ekip Yaratmak’ isimli eserinde, ekibe dayalı çalışma yürütmek isteyen şirketlere önerilerde bulunuyor. Böylece, bu tarz çalışmanın nasıl organize edileceği ve yönetileceği, kitabın esas çerçevesini oluşturuyor. Ruecke, ekip çalışmasının gelip geçici olmadığını ve bunların fırsatların değerlendirilmesinde ve sorunların çözümünde, neredeyse hayati öneme haiz olduğunu söylüyor. Kitapta, ekip içinde çatışmaların nasıl çözülebileceği; ekip üyeleri arasındaki iletişimin nasıl sağlanabileceği; üyelerin aynı vizyona nasıl yönlendirilebileceği ve performansın nasıl ölçülebileceği gibi konular anlatılıyor.
Mareşal Fevzi Çakmak, Mustafa Kemal ve Cevat Paşa ile birlikte Kurtuluş Savaşı’nın üç mimarından biri. Fevzi Çakmak Harbiye Nazırı iken İstanbul’un işgal edilmesinden hemen sonra görevinden ayrılmış ve Ankara’ya geçmiş, mücadelenin nihayete varmasında ve sonrasında da önemli görevler üstlenmişti. İşte Rahmi Akbaş’ın ‘Mareşal Fevzi Çakmak’ isimli bu çalışması, Çakmak’ın 1876-1950 yılları arasında süren yaşamını anlatıyor. Kitabın ilk bölümü, Çakmak’ın çocukluğundan başlayarak Osmanlı İmparatorluğu’nda Harbiye Nazırlığı görevine atanmasına kadar olan dönemi; ikinci bölüm, Anadolu’da başlayan Kurtuluş Savaşı’na katılmasını ve üçüncü bölüm de, Çakmak’ın özel hayatına odaklanıyor. ‘Mareşal Fevzi Çakmak’, hem tarih hem de biyografi severleri bir araya getirebilecek bir kitap.
Konu: Geri: Ağustos Ayında Çıkan KitapLar C.tesi Ağus. 16, 2008 4:39 pm
Çeşitli dergilerde öyküleri yayımlanan Özlem Tansal, ‘Taksici, Anne ve Çocuk’ isimli öyküsüyle, 2005 Uçan Süpürge Kısa Film Yarışması’nın kazananları arasındaydı. Tansal’ın ilk kitabı olan ‘Anlam ve Gülendam’ ise kendisinin ödül alan öyküsü de dahil, otuzu aşkın kısa ve uzun öyküsünü bir araya getiriyor. Öykülerin bir olay üzerine kuruluyor olmaları kitabı ilgi çekici kılan önemli unsurlardandır denebilir. Yine, öykülerin kestirilemeyen bir şekilde sonlandırılması, gerçek ve kurmaca unsurların iç içe geçmesi, eşyaların birer karakter olarak okurlara takdim edilmesi ve metinlerin şiirsel bir üslupla kurulmaları, öyküleri nitelikli kılan başlıca etkenlerden. Öyküde şaşırtmacadan hoşlanan edebiyat severler ‘Anlam ve Gülendam’ı Özlem Tansal ile tanışmak için kendilerine bahane edebilir.
Evrim Çalkavur ve M. Yavuz Durmuş Remzi Kitabevi kişisel gelişim 149 sayfa
‘Hayatı Yorgun Yaşamayanlar’, Öğrenen Organizasyon konusunda çalışan karakterleri Rüya, Akın ve Akın’ın öğrencilerinin çıktıkları kendini keşfetme, mutluluğu yakalama yolculuğunu hikâye ediyor. Karakterlerin yolculuğu, iç dünyalarını süsleyen, besleyen ve geliştiren yedi çiçeği bulma yolculuğudur. Bunlar da sırasıyla sevgi, farkındalık, merak, neşe, özgürlük, bütünlük ve sadelik çiçekleridir. Karakterler bu yolculuklarında ekip bilinciyle, vardıkları her bir duraktaki çiçeğin ne anlama geldiğini birlikte tartışıyor, öğrendiklerini de hayatlarına uygulamaya çalışıyorlar. Karakterler ayrıca, bu kavramları çok yönlü bir şekilde tartışmayı da ihmal etmiyor. ‘Hayatı Yorgun Yaşamayanlar’ için, kişisel gelişim ile harmanlanmış bir kendini keşfetme ve yolculuk hikâyesi dersek yanlış olmaz.
İÇİNİZDEKİ DEHA
Frank T. Vertosick Jr. çeviren: Selma Çetinçift Doğan Ledo Yayıncılık, bilim 425 sayfa
Frank T. Vertosick Jr., ‘İçinizdeki Deha’da, virüslerden insana uzanan ekosistemde bütün canlıların engin bir zekaya sahip olduğunu söylüyor. Genel olarak zekanın okuma, yazma ve hesaplama gibi alanlarla sınırlı bir yeti olduğu düşünülür. Vertosick ise, vücutların beyinler kadar olağanüstü pek çok yüksek derecede zeki sistemler içerdiğini belirtiyor. Kitapta, örneğin bağışıklık sistemi gibi bilinen bir sistemin nasıl usta ve dolambaçlı bir zekayla çalıştığı yer alıyor. Vartosick ayrıca, insanlığın en hassas medikal tekniklerini aşabilen bazı kanser hücrelerini, mikropları ve virüsleri de, bu olağanüstü zekalara örnek olarak gösteriyor.
Fakir Baykurt ustanın ‘Yüksek Fırınlar’ı, Almanya’daki bir grup işçi ailesinin, göç ettikleri bambaşka bir kültürde yaşadıkları trajik olayları anlatıyor. Koca İbrahim, Almanya’nın Duisburg şehrine göç etmiş, burada zorlu bir yaşam kavgasına tutuşmuştur. Almanya’ya, geldiği topraklardan çok farklı olan bu kültüre uyum sağlamaya çalışan İbrahim, burada para biriktirip Türkiye’ye dönmeyi hayal eder. İbrahim’in namus anlayışının bu kültürde nasıl sıkıntılar doğurabileceği ise, karısı Elif’le olan ilişkisi üzerinden kurgulanır. Elif’ten bir çocuğu olan İbrahim’in eşini kıskanmaya başlaması ise, kendisinin ve ait olduğu Doğu’nun namus anlayışının en zorlu sınavı olacaktır.
Desmond Morris çeviren: Nuran Yavuz İnkılap Kitabevi anlatı, 278 sayfa
Desmond Moriss, 1959 yılında Londra Hayvanat Bahçesi müdürü olarak çalışmaya başlamış ve bu görevini sekiz yıl boyunca sürdürmüştü. Ayrıca, muhtelif kitap ve makalelerinden de hatırlanacağı gibi, kendisi insan ve hayvan davranışları üzerine uzun yıllar çalışmış isimlerden. İşte Morris’in ‘İnsanat Bahçesi’, insanın kent hayatına geçişinin tarihini, deneme tadındaki metinleriyle anlatıyor. Morris, kafeslere hapsedilmiş hayvanlarla, kendi iradesiyle beton yığınlarına gömülmüş insanoğlunu karşılaştırıyor ve bu karşılaştırmanın sonucunda da, kendini bile isteye kalabalık şehirlere hapsetmiş çağdaş insanın, yüzyılları bulan mahpusluğunun nasıl aşılabileğine kafa yoruyor.
‘Tecrübem’, bir kısım ODTÜ Endüstri Mühendisliği mezununun iş ve hayat hikâyelerinden kesitler sunuyor. Dolayısıyla kitapta, bu bölümden mezun elli kişinin, hem bu bölüme hem de daha sonraki çalışma hayatlarına dair anıları, deneyimleri yer alıyor. Mezunların her biri de, Endüstri Mühendisliği’nin genel özellikleri konusunda bilgilendirici ayrıntılar vermelerinin yanı sıra, öğrencilere ve şu anda iş hayatında çaba gösteren kişilere de bu anlamda yol gösterecek olaylar ve anekdotlar sunuyor. Bu alanda yapılan çalışmaların eksikliği düşünüldüğünde, ‘Tecrübem’in ilgilileri için yararlı bilgileri paylaşması ve kişisel tecrübeleri aktarmasıyla önemli bir işlev üstlendiği görülüyor.
Mehmet Emin Kunt Mavi Ağaç Yayınları biyografi 400 sayfa
Mehmet Emin Kunt, ‘Baba Gündüz’de, Galatasaray camiasında Baba Gündüz şeklinde hitap edilen Gündüz Kılıç’a ve onun Türkiye futboluna katkılarına odaklanıyor. On sekiz yıl sürmüş başarılı bir futbol kariyerine sahip Kılıç, daha sonra da tutkuyla bağlanacağı Galatasaray’da uzun bir süre antrenörlük görevini yürütmüş, antrenörlüğü bıraktıktan sonra da gazeteci ve spor yazarı olarak yoluna devam etmiş, kısacası futbolla bağını hiç koparmamıştı. Çalışma, Kılıç’ın biyografisi dışında, futbol dünyasının önemli aktörleri ve spor yazarlarının anlatımlarını da barındırıyor. Kitabın ilgi çeken yönlerinden biri de, Kılıç’ın çalışma- larından hareketle, Galatasaray’ın da bir panoramasını çizmesi.
Uzun yıllar bahçeçilik yapan ve konu hakkında çok sayıda eser veren Nejat Ebcioğlu ‘Sevgili Bahçem’de, en sevdiği bitkilerden bir bahçe yapmaya girişiyor. İki bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde, bahçe girişi, duvar ve çitleri, yaya yolları, bahçede yer alan çim alanı ile çiçek tarhları ve bordürler hakkında bilgi veriliyor, ardından da, buralarda yetiştirilecek bitki türleri anlatılıyor. Kitabın son bölümünde ise, tanıtılan bitkilerin başlıca ihtiyaçları olan toprak, sulama, ışık, sıcaklık, gübreleme, budama, herekleme, çapalama ve meyve seyreltmesi gibi tamamlayıcı bilgiler veriliyor.
Konu: Geri: Ağustos Ayında Çıkan KitapLar C.tesi Ağus. 16, 2008 4:40 pm
‘Benim Nasrettin Hocam’da, on iki yazar ile bir çizer, Nasreddin Hoca’yı ve dünyasını yeniden yorumlamaya girişiyor. Ali Balkız, Adnan Özyalçıner, Ahmet Say, Burhan Günel, Feyza Hepçilingirler, Mustafa Balel, Mehmet Başaran, Muzaffer İzgü, Orhan Duru, Suzan Samancı, Tarık Dursun K. ve Tahsin Yücel, Nasreddin Hoca’yı yeniden yorumladı, karikatürist Sefer Selvi ise resimledi. Kitapta yer alan metinlerin ilgi çekiciliği, her yazarın kendi bakış açısıyla Hoca’nın meşhur fıkralarını yeniden yorumlamaları. Tabi metinler, Hoca’yı yeniden anmak için de iyi bir fırsat.
Bahadır Selim Dilek Cumhuriyet Kitapları inceleme 262 sayfa
Bahadır Selim Dilek, ‘Ege’nin Unutulan Türkleri’nde, Rodos, İstanköy ve Onikiada Türklerini anlatıyor. Dilek, belgelerden de yararlanarak, Türklerin bu bölgeye yerleştikleri ilk zamanları ve günümüzde yaşadıkları sıkıntıları anlatıyor. Dilek’in aynı zamanda Rodos, İstanköy ve Onikiada’nın ileri gelenleriyle yaptığı söyleşilerle de zenginleştirdiği kitabı, Yunanistan’ın hatalı azınlık politikalarının, sayıları oldukça azalmış bu cemiyeti ne gibi sıkıntılar yaşattığını da gösteriyor. Çalışma bu yönüyle, bölgeye dair hem tarihi hem de güncel ayrıntılar sunuyor.
Ercan Özyiğit, dikkat çeken çalışması ‘Toplumsal İktidar ve Medya’da, 12 Mart 1995 tarihinde, Gazi mahallesinde yaşanan olayların medyadaki sunuluş şekline odaklanıyor. Özyiğit, Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Gazi mahallesindeki kahvehanelere silahlı saldırı düzenlenmesi ve bundan sonra başlayan olayların basında ne şekilde yer aldığını incelerken, ele aldığı basın kuruluşlarının daha çok olayların şiddet yönüyle ilgilendiğini; sorunun ekonomik ve sosyal yönünü işlemediklerini ve böylece, ulusal güvenlikle ilgili resmi söyleminin yeniden üretimine hizmet ettiklerini gösteriyor.
T. M. McNally çeviren: Elif Ünal ODTÜ Yayıncılık roman, 398 sayfa
T. M. McNally, ‘Keçi Köprüsü’ isimli bu romanında, baş kahramanı Stephen Brings’in gözünden, Yugoslavya iç savaşını anlatıyor. Kötü giden bir ilişki yaşayan ve oğlu kaçırılan Amerikalı fotoğrafçı Brings, her şeyi ardında bırakarak Yugoslavya’ya gider. Bosna’da yaşanan savaşa tanık olan Brings’in kişisel acısıyla, bu coğrafyadaki halkın büyük acısı iç içe geçer. Zira burası, Brings’e acılarını sorgulaması için de fırsat olur. McNally’nin kurgusu, Bosna’daki insanlık ayıbını ve bu travmaya tanık olan Brings’in acısıyla yüzleşmesini, yetkin bir anlatımla veriyor.
Rıfat Dağ, ‘Kırsal Kalkınma Siyaseti’nde, kalkınma/ gelişme imkânlarını, verili toplumsal gerçeklikler ışığında ve yeni ihtiyaçlar temelinde gözden geçirmeye çalışıyor. Dağ’ın konuya eleştirel yaklaşan çalışmasında, Türkiye’de nüfusun önemli bir kesimini oluşturan kırsal alanda yaşanan değişimler, gelişmeler ve sorunlar kapsamlı bir şekilde analiz ediyor. Kalkınma ve demokrasi arasındaki ilişki, Türkiye’nin bölgesel kalkınma planı, kırsal nüfusun kaynaklara ve kararlara ulaşımının nasıl sağlanabileceği, demokrasinin toplumsallaşmasında kooperatiflerin önemi ve 12 Eylül’ün kooperatifleşmenin önüne çıkardığı engeller, Dağ’ın çalışmasında yer alan başlıklardan birkaçı.
Atilla Yayla, ‘Kemalizm’ isimli bu eserinde, Kemalizmi liberal bir bakışla değerlendiriyor. Yayla daha çok, 18 Kasım 2006’da İzmir’de AKP İzmir Gençlik Kolları tarafından düzenlenen bir panelde ifade ettiği, “ortak medeniyet paradigması açısından değerlendirildiğinde Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül etmektedir,” cümlesi ve bundan sonra kendisi hakkında başlatılan linç kampanyasıyla bilinir. Yayla’nın on yıllık zaman diliminde yayınlanmış yazılarından oluşan bu kitabı ise, Kemalizme dair yorumlarını bütünlüklü bir şekilde okuyucuya sunuyor. Mevcut tarihi bilgileri kullanarak Kemalizme dair teorik bir çerçeve oluşturmaya çalışan Yayla, Cumhuriyet dönemini liberal açıdan okumaya girişiyor.
Türkiye nasıl parasız bırakıldı? PARASIZ BIRAKILAN TÜRKİYE
Orhan Pekin, Ceren Yayıncılık, 2008, 208 sayfa.
Aslında bir inşaat mühendisi olan ve deprem mühendisliği konusundaki çalışmalarıyla tanınan yazar Orhan Pekin, yeni kitabı Parasız Bırakılan Türkiye’de, Türkiye ekonomisinin sorunlarının çözümüne de, bir mühendis titizliğiyle yaklaşıyor.
Pekin, kitabında, ****** döneminden sonra yapılan ekonomik hataları ve yanlışları örneklerle bir bir sıralıyor. 1950’den sonra döviz/kur oyunları ile Türkiye’nin nasıl soyulduğunu, verilerle, istatistiki bilgiler ve grafiklerle zenginleştirerek okuyucu sıkmadan herkesin anlayabileceği akıcı bir dille anlatıyor.
Pekin, ‘Yanlış para politikası ile kaybolan turist dövizleri’, ‘Dolar oyunlarının olmadığı cumhuriyetin ilk yılları’, ‘Türk parasının gerçek değeri ne olmalı?’, ‘Türk köylüsünden ne isteniyor?’, ‘IMF sömürüsü ne zaman biter?’ gibi birçok konuyu ele alıyor kitabında.
“Kâğıdın üzerine para yazmakla para olmaz. Paranın değeri itibarındadır. O itibar dünya nazarında olmalıdır. Bu açıdan Türkiye parasızdır. Bizdeki ‘paran kadar konuş’ deyimi bu gerçeği anlatır. Paranın önemi, nasıl olması gerektiği bilinmeden devlet olmayacağı, devlet olmadan otorite olmayacağı, otorite olmadan insanların can ve mal güvenliği olmayacağı, mal ve can güvenliği olmadan huzur olmayacağı bir gerçektir. İşte bu kitap paranın ne olduğunu ve Türkiye’nin bütün sorunlarının bu bilgi noksan- lığından, iç ve dış baskı gruplarının yönlendirme- sinden kaynaklandığını anlatmak için yazılmıştır.” diyor yazar kitabın arka kapağında. Türkiye’de oynanan para oyunlarını öğrenmek isteyenlere bir kılavuz niteliğindeki bu kitap, sorunlara ve çözümlere farklı bir bakış açısıyla okunmaya değer. İşte size kitaptan küçük bir alıntı: “******’ün bıraktığı döviz ve altınlar bittikten sonra hızla artan borç 1980’de milyar doları buluyor. 1980 ihtilali ve 1980-1988 Turgut Özal devrinde 4.999 milyar dolar dış ticaret açığı, yapılan reformlarla 2.673 milyar dolara kadar iniyor. Yılmaz döneminde cari açık tekrar artarak Ecevit üçlü koalisyonunda 26.727 milyar dolara yükseliyor. Üçlü koalisyonda 26 milyar doları geçen dış ticaret açığı 2001’de 10 milyor dolara indirildikten beş yıl sonra AKP döneminde bugün 51 milyar doları geçmiştir. Yukarıdaki TÜİK’in açıkladığı verileri okuduktan sonra bu kitaptaki yazıların ne kadar doğru olduğu anlaşılacaktır. Türkiye bugün kendisini kalkındırmayıp Bulgaristan, Romanya gibi komşularını kalkındırmış ve onların AB’ye şartsız girmesini sağlamıştır. Türkiye kalkınamamıştır. Çünkü Türkiye’nin kalkınması yasaktır.” Önay Yılmaz
Belki bu kitap üzerine söz söylemeden önce yazarından kısaca da olsa bahsetmek gerekiyor. Ayvazoğlu, Anadolu’da doğup, yetişmiş bir insan. Bir Anadolu çocuğunun kısıtlı imkânlar içinde izleyeceği yolu izleyerek o da kendisini yetiştirmiş ve geliştirmiş. Bir başka ifadeyle çevreden gelen ve merkeze eklemlenmek isteyen tüm insanların yürüyüşündeki güzergâhı izlemiş. Öğretmenlik yapmış, Hergün, Tercüman, Türkiye, Zaman gibi sağ ve muhafazakâr gazetelerde çalışıp yazılar yazmış. TRT’de görev almış ve çeşitli dergilerde yöneticilik görevlerinde bulunmuş. Eskilerin tabiriyle velud bir yazar olması sebebiyle pek çok roman, öykü ve deneme kitabına da imza atmış.
Ayvazoğlu Siretler ve Suretler’de çoğu sağ kulvarda yer alan politikacı, yazar, gazeteci ve akademisyenden oluşan bir grup insanı mercek altına almış. Çoğunluğu 90’lı yıllarda Aksiyon dergisinde yayımlanmış olan yazıların bir araya toplanmasıyla oluşturulan kitapta Türk sağının hem bireyler bazında hem de genel olarak bir fotoğrafını görmek mümkün. Kitap, Taha Akyol’dan Recep Tayip Erdoğan’a, Osman Turan’dan Ekrem Hakkı Ayverdi’ye kadar pek çok ismi içeriyor. Bunların yanı sıra Beşir Ayvazoğlu, düşünceleri ve yapıtlarıyla sağ kesim üzerinde etkili olmuş ama çok daha önceki dönemlerde yaşamış ya da kendisinin bizzat tanıma imkânı olmamış bazı isimleri de kitabında tanıtmış. Örneğin Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurettin Topçu, Ali Fuat Başgil, İsmail Hami Danişmend ve Enver Paşa gibi. Bir anlamda onlar da bu kitap sayesinde sağ kulvara monte edilmişler. Bununla sağ düşünce dünyasına tarihsel bir bütünlük ve derinlik kazandırılması amaçlanmış gibi görünüyor.
Beşir Ayvazoğlu, bu kitabıyla sağ kesimde faaliyetleri ya da düşünceleriyle etkili olmuş insanları tanıtırken hiç şüphesiz ki, sadece biyografik bir derleme yapmanın çabası içinde olmamış. Ayvazoğlu, bu kitapla çoğunlukla sol kesimde dillendirilen, sağ kesimden entelektüel çıkmadığı iddiasına bir cevap vermeyi de amaçlamış gibi görünüyor.
Söz konusu kitap, bu insanların yetiştikleri ortam, dünya görüşlerinin oluşmasındaki etkenler ve tüm yaşamları boyunca olaylara bakışlarını anlama noktasında Beşir Ayvazoğlu’nun anlatımıyla sosyal ve politik bir çevreyi bize tanıtmayı amaçlıyor. Kısacası sağ kesime sağdan bakan bir kitap Siretler ve Suretler .
Konu: Geri: Ağustos Ayında Çıkan KitapLar Perş. Ağus. 28, 2008 11:45 am
hepsi çok güzel kitaplara benziyo özellikle SİRETLER VE SURETLER