Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir
Son Ziyaretiniz:
Toplam Mesajınız: 17
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
d3rY@
Moderatör
Moderatör
d3rY@
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 02/07/08
Mesaj Sayısı : 4509
Nereden : evden :D (ank)
Lakap : şeker :P
PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR EmptyPtsi Tem. 20, 2009 5:18 pm

OBSESİF - KOMPULSİF BOZUKLUK

Obsesif- kompulsif bozukluk bireyde çok fazla sıkıntı yaratan ve gündelik işlerin yapılmasında sorun yaratan, aklın ısrarlı ve kontrol edilemeyen düşüncelerle dolduğu ya da kişinin bazı davranışları tekrar tekrar yapma zorunluluğu hissettiği bir kaygı bozukluğudur. Bazı durumlarda kişide genel olarak yüksek obsesyon ve nadiren kompulsif davranışlar görülürken bazı durumlardada obsesif düşüncelere kompulsif davranışlar hemen eşlik eder. Ayrı ayrı açıklamak gerekirse

Obsesif Düşünce; İstemli bir çaba ile zihnimizden uzaklaştıramadığımız, istenmeden oluşan, kişiye ters gelen, ısrarlı, genellikle kötü düşünceler (vesvese), dürtüler, hayal ya da tasavvurlardır (örn; simetri, mikrop kapma, kirlenme, aykırı cinsel, saldırganca, küfürlü dini düşünceler). Kişi, bu düşünce, dürtü ve hayallerini zihninden atmaya ya da önemsizleştirmeye-etkisizleştirmeye çalışır. Bu düşünceler, dürtüler ya da hayaller, sadece gerçek yaşam sorunları hakkında duyulan günlük üzüntüler şeklinde değildir.

Kompulsif Davranışlar ise; Bu düşüncelerı, etkisizleştirmek için yapılan davranış ve hareketlere ise kompülsiyon denir.

1- Kişinin obsesyon biçimindeki düşüncelere karşı, bir tepki olarak yaptığıtekrarlayıcı davranışlar (örn: temizleme, düzene koyma, aşırı kontrol etme /kapı-tüp açık mı kapalı mı gibi/, tabelalara takılma gibi ya da zihinsel eylemler (örn; dua etme, törensel davranışlar, sayı sayma, bir takım sözcükleri sessiz biçimde söyleyip durma v.b.).

2- Davranışlar yada zihinsel eylemler, sıkıntıdan kurtulmaya ya da var olan sıkıntıyı azaltmaya veya korku yaratan durumdan korunmaya yöneliktir; ancak bu davranışlar ya da zihinsel eylemler ya etkisizleştirilmesi veya korunulması tasarlanan şeylerle gerçek anlamda ilişkili değildir, yahut açıkça çok aşırı bir düzeydedir.

3- Obsesyon ve kompülsiyonlar, belirgin bir sıkıntıya neden olur, zamanın boşa harcanmasına yol açar (günde en az bir saatlik zaman alırlar), ya da kişinin olağan günlük işlerini, mesleki görevlerini ya da olağan toplumsal etkinliklerini önemli ölçüde bozar
Yeme insan hayatında vazgeçilmez bir davranıştır. İnsan yaşamı için mutlak gereklidir. Her kültürde kendine özgü yemek zevki, yemek anlayışı vardır. İnsanlar bu davranışa yoğun ilgi gösterirler ve üzerinde oldukça ilgi vardır. Dünya da yemek yemenin ve yemenin sonucu oluşan fazla kilolardan kurtulmanın ekonomi dünyasında milyonlarca dolarlık piyasa payı vardır. Yiyecek ve yemeğe yönelik bu yoğun ilgi dikkate alındığında, insan davranışının bu yönünün bir bozuklukla bağlantısı olmaması kaçınılmazdır.

Klinik olarak çok eskilerden beri yemeye karşı bazı bozukluklar belirgin olarak görülsede DSM'de ilk olarak 1980 yılında alt kategori olarak yer almıştır.

Sayfalarımızda yeme bozuklukları başlığı altında iki önemli sendromdan, anoreksiya nervoza ve bılimiya nervoza'dan bahsedicez. Ruhsal bozukluklara bağlı aşırı yeme ve kusmadan da bu başlık altında kısaca bahsedicez.



Anoreksiya Nervosa

Anoreksiya Nervosa bireyin beden imgesinin (kendi bedenini algılamasının) bozulması ve sonuçta kendisini kilolu algılaması, beslenmeyi reddetmesi, bu nedenlerle de aşırı kilo kaybına uğraması olarak tanımlanabilir. Kişi bu kilo vermeye kendi isteği ile başlar ve sürdürür. Anoreksiya’nın sözlük anlamı iştah kaybıdır. Nervosa ise sözlük anlamı olarak emosyonel (duygusal) nedenlere işaret etmektedir. Aslında hastalığın ismi kendisi ile zıtlık taşımaktadır çünkü pek çok anoreksiya hastası yemeye karşı ilgisini ve iştahını kaybetmez. Tam tersi, kendileri yememelerine rağmen iştahları açıktır ve sürekli olarak yemekle ilgilenirler: yemek tarifleri okuma, ailelerine özenle yemek hazırlama gibi. Ancak hastanın yemek yemeyi ısrarla reddetmesi sonucu gelişen kilo kaybı yaşamını tehdit edecek düzeye ulaşabilir. Ruhsal bozukluklar içinde ölümle sonuçlanabilecek nadir bozukluklardan birisidir Anoreksiya Nervosa.

Bir kişiye Anoreksiya Nervosa tanısı konması için hastada DSM-IV kriterlerinden en az dördünü karşılaması beklenir. Öncelikle, kişi normal ölçülerde kiloyu devam ettirmeyi reddeder. Bu durum şu şekilde değerlendirilir; kişinin kilosu, yaşı ve boyuna göre normal sayılan ağırlığın %85’inin de altındadır. Kilo kaybı genellikle diyetle gerçekleşir ancak beraberinde kendi kendini kusturma, laksatifler (müshiller) yada diüretikler (idrar söktürücüler) kullanma, yoğun egzersiz ve spor yapma gibi yöntemler de denenebilir. Diğer bir kriter; kişinin vücut ağırlığı düşük olduğu halde yine de kilo almaktan aşırı korkması ve bu korkunun kilo kaybını daha da arttırmasıdır. DSM-IV ‘de yer alan üçüncü kriter kadınlarda görülen amenoredir (adet yokluğu veya kesilmesi). Anoreksiya hastalarında ardarda en az 3 menstruel siklusun olmaması önemlidir. Dikkat edilmesi gereken son kriter ise anoreksiya hastalarının vücut ağırlıklarını, biçimini ve görünümünü algılamalarının bozulmasıdır. Bu hastalar; aşırı sıska oldukları durumlarda dahi kilolu olduklarında ısrar edebilirler veya bazı vücut bölgelerinin görünümleri ile ilgili şikayetleri olabilir(karınları, bacakları, kalçalarının kalın olduğundan yakınma gibi). Şiddetli kilo kaybı görüldüğü durumlarda bile herhangi bir problem yaşadıklarını yadsıyabilirler. Vücut ölçülerini kontrol etmek üzere sürekli tartılırlar, bölgesel ölçümlerini alırlar veya aynada kendilerini seyreder ve eleştirirler. Bu bireylerin benlik algısı tamamen vücutlarının görünümü ile bağlantılıdır.

DSM-IV Anoreksiya Nervosa’yı iki alt tipe ayırmaktadır. Kısıtlı tipte kişi yeme düzenine kısıtlamalar getirmektedir. Tıkanırcasına yeme/çıkartma tipinde ise kişi dönemler halinde tıkanırcasına yeme ve sonrasında çıkartma veya laksatifler kullanma gibi davranışlar göstermektedir. Tıkanırcasına yeme/çıkartma alt tipinin daha patolojik boyutlara ulaşabildiği gözlenmiştir. Örneğin bu alt tipe uyan hastalarda kişilik bozuklukları, dürtü kontrol problemleri, hırsızlık, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, sosyal içe çekilme ve intihar girişimi daha sık görülebilmektedir.

Anoreksiya genellikle ilk veya orta ergenlik döneminde, çoğunlukla bir diyet dönemini takiben ve yoğun bir stres sonrası (anne-baba ayrılıkları vs. ) ortaya çıkmaktadır. Başlangıç yaşının ortalama 17 olduğu ve 40 yaşından sonra Anoreksiya’nın görülmediği kabul edilmektedir. Anoreksiyada kadınların erkek oranı 20/1’dir. Yaygınlığı ise %1 olarak bildirilmektedir.

Anoreksiya Nervosa tanısı almış hastaların aile üyelerinde majör depresyon sıklığının genel nüfusa oranla daha yüksek olduğu bilinmektedir. Bazı bulgular hastaların ailelerinde yakın fakat sorunlu ilişkilerin söz konusu olduğunu göstermektedir. Anoreksiya’nın ortaya çıkışındaki en önemli etkenin toplumun dış görünüşe verdiği önem olduğu bilinmektedir. Ergenlerde gözlenen bağımsız olma ve sosyalleşme çabaları ile aileden uzaklaşma kimilerinde beden ile aşırı ilgilenmeye yol açmaktadır. Ergen bir yandan kendini rahatsız eden düşünceler yerine kilosu ile uğraşmayı seçmekte, diğer yandan kimlik oluşturma ve birey olma sürecinde bedenini bir araç olarak kullanma çabası içine girmektedir.

Anoreksiya Nervosa’ da prognoz oldukça değişkenlik gösterebilmektedir. Bireyin hastalığı kabullenmemesi ve yardımı kabul etmemesi, hastalığın seyrini olumsuzlaştırmaktadır. Sabırlı ve düzenli tedaviler sonrasında sağlığına kavuşan hastalar görüldüğü gibi, pek çok olguda beden algısının bozulması, aşırı kilo kaybı ve sonuçtaki komplikasyonlara bağlı olarak bedensel yıkım gerçekleşir ve hastalık ölümle sonuçlanabilir. Anoreksiya hastalarının bedensel yakınmalarına karışıldığında ve tedavi sonucu kilo almaya tekrar başladıklarında yoğun direnç gösterdikleri görülmektedir. Bu hastaların sosyal ilişkileri yetersizdir ve genellikle depresif duygu durumu hakimdir.

Bazı belirtileri ortak olduğu için Anoreksiya Nervosa ile Depresyon birbirlerinden ayırt edilmelidir. Depresyonda iştah kaybı görülebilmektedir ancak Anoreksiya hastası iştahını kaybetmez, o açlık duygusunu yaşamasına rağmen bunu şiddetle kontrol etme çabası içindedir. Anoreksiyanın pek çok belirtisi Somatizasyon Bozuklukluğu ile de örtüşebilmektedir (kilo kaybı, kusma gibi). Ancak Somatizasayon Bozukluğu’nda kilo kaybı aşırı değildir ve hastanın kilo alma kaygısı bulunmamaktadır. Anoreksiya hastalarının yemek yemeden kaçınma davranışları Sosyal Fobi’de de görülür ancak sosyal fobiklerin yemek yemeden korkması yalnızca sosyal ortamlar ve koşullarla sınırlıdır.

Anoreksiya Nervosa hastalarının %50’sinin aynı zamanda bir başka yeme bozukluğu olan Bulimia Nervoza özellikleri gösterdiği bilinmektedir. Aşırı yeme ve kusma gibi bu belirtiler hastalık başladıktan ortalama 1.5 yıl içinde ortaya çıkmaktadır.

Anoreksiya nervoza ile birlikte depresyon belirtilerinin, obsesif belirtilerin ve kişilik bozukluğu özelliklerinin bulunması ayırıcı tanıyı güçleştirebilir ya da birden fazla tanının kodlanmasını gerektirebilir. Genç hastalarda ayırıcı tanıda aşırı kilo kaybına neden olabilecek kronik hastalıklar, beyin tümörleri ve crohn hastalığı ya da malabsorbsiyon sendromları gibi sindirim sistemi hastalıkları vardır.





Bulimia Nervosa

Bulimia Nervoza yineleyen aşırı yeme nöbetleri ve hastanın beden ağırlığını kontrol etmekle aşırı uğraşması; bu nedenle yediği yiyeceklerin şişmanlatıcı etkilerini azaltmak için aşırı çaba harcaması ile belirli bir sendromdur. Bulimia; Yunan dilinde “öküz gibi acıkmak” deyimi karşılığında kullanılmaktadır. Bu hastalık olağan dışı miktarlarda yemek tüketimi dönemlerini izleyen bilinçli dışa atım yöntemlerini de içermektedir. Kilo alımını engellemeye yönelik kullanılan bu yöntemler genellikle; çıkartma, oruç tutma, aşırı egzersiz uygulama veya laksatif kullanımından oluşur. DSM-IV Bulimia Nervosa’da oluşan zevke yönelik yeme epizodlarını; “2 saatten daha az bir sürede pek çok insanın aynı koşullarda yiyebilecekleri miktardan daha fazla yemek tüketimi” olarak tanımlamaktadır. Zevk yemeleri tipik olarak gizlilik içinde olur; genellikle bir stres faktörü tetikleyicidir, ve olumsuz duygulanımları harekete geçirir; yalnızlık, sosyal ortamlarda yeme veya kilo alımı konusunda endişelenme gibi. Bu zevke dayalı yeme, kişi rahatsızlık verecek derecede tok olana değin devam eder. Bu süre içinde kişi yeme davranışı ve tüketilen yemeğin miktarı üzerindeki kontrolünü kaybeder Bu sürede tercih edilen yemekler genelde dondurma, çikolata, pasta gibi çabuk yenebilen ve kalorili yiyeceklerdir.

Araştırmalar göstermiştir ki bulimia olgularında hastalar, tıkanırcasına yeme epizodları sırasında 2000 ile 4000 kalori almaktadır ki bu kalori miktarı sağlıklı bir kişinin bir gün boyunca aldığı kalori miktarından daha fazladır. Hastalar genellikle tıkanırcasına yeme davranışlarından utanç duyarlar ve bunu saklama çabasındadırlar. Çoğunlukla tıkanırcasına yeme epizodları sırasında kontrolü yitirdiklerinden yakınırlar. Tıkanırcasına yeme epizodunu, pişmanlık duygusu içinde iğrenme, tiksinme, huzursuzluk, kilo alma korkusu ve dışa atım çabası izler. Bulimia hastaları dışa atımı genellikle parmak yardımı ile kusarak yaparlar. Mide bulantısı ve kusma, zamanla bulimia hastalarında irade ile gerçekleşebilmekte ve parmak, çatal vb. gibi maddelere gereksinimleri dahi kalmamaktadır. Laksatif ve diüretik kötüye kullanımı, yoğun egzersiz programı veya oruç tutma gibi diğer kiloyu koruma yöntemleri de bulimia hastalarının vücut ölçülerini koruma çabası dahilinde başvurdukları diğer yöntemlerdir. Çoğu insan zaman zaman tıkanırcasına yeme nöbetlerine girebilir. 1982 yılında yayımlanan bir araştırmaya göre üniversite öğrencilerinin %50’si arada sırada meydana gelen tıkanırcasına yeme-arınma dönemleri geçirmektedir. DSM-IV kriterlerine göre bu tür davranışlara hastalık boyutunda yaklaşmak ve Bulimia tanısı koymak ancak bu dönemlerin üç ay boyunca haftada en az iki kez gerçekleşmesi sonrasında mümkündür.

Anoreksiya Nervosa’da olduğu gibi Bulimia hastaları için de kilo alımının yarattığı kaygı oldukça yüksektir. Yine Bulimia Nervosa’da da Anoreksiya’da olduğu gibi kişinin vücudunun görünüşünü algılamasında bozulmalar meydana gelmektedir ve bu kişiler normal ağırlıkta olsalar dahi kendilerinin kilolu olduklarına inanabilmektedirler.

DSM-IV Bulimia Nervosa’yı iki alt tipe ayırmaktadır: Çıkartma olan ve çıkartma olmayan tip. Çıkartma olmayan tipe eşlik eden davranışlar; oruç tutma, aşırı egzersiz yapma veya laksatiflerin kullanımıdır. Çıkartma olan tipe oranla daha sıktır. Ayrıca bu tip hastalar tıkanırcasına yeme dönemlerini daha az yaşamakta ve hastalık şiddetinin daha hafif olduğu gözlenmektedir.

Bulimia Nervosa ergenlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde başlar. Bulimia hastalarının %90’ını kadınlar oluşturur. Kadınlar arasındaki sıklığının % 1 ile 2 arasında olduğu bilinmektedir. Bulimia hastalarının öykülerine bakıldığında pek çoğunun önceleri aşırı kilolu olduğu ve hastalık semptomlarının bir diyet dönemi ile başladığı görülür. Bulimia hastalarında abartılı yeme dönemleri olduğu için, hasta kliniğe başvurduğunda zayıflamış olması beklenmemelidir, bazen normal kiloda ve hatta fazla kilolu dahi olabilirler, oysa anoreksia hastaları kliniğe her zaman aşırı zayıflamış halde başvururlar.

Bulimia hastaları Anoreksiya’da olduğu gibi yardımı reddetmezler. Aşırı yeme ve kusma epizodlarından sonra suçluluk duymalarına ve bu davranışları gizleme çabası içinde olmalarına rağmen istekle yardım ararlar. Uzun dönem takipler Bulimia teşhisi ile tedavi edilen hastaların yarısından fazlasının beş yıl içinde sağlıklarına kavuştuklarını göstermektedir. Ancak hastalığın seyri, kusma sonucu ortaya çıkan belirtilerin şiddetine de bağlanmaktadır. Uzun süren vakalarda ilişkilerde bozulma, iş yaşamında sorunlar ve kendilik değerinde azalma görülebilmekte, bu tür etmenlerin klinik açıdan ele alınmasında fayda olduğu bilinmektedir.

Bulimia Nervosa tanısı konmuş hastalarının pek çoğunun aile öyküleri incelendiğinde, sorunlu aile ilişkileri göze çarpar. Hastalar anne-babalarını “uzak ve reddedici” olarak tanımlarlar. Yeme nöbetlerinin anne ile bütünleşmeyi temsil ettiği, ancak sonrasında anneden ayrışma ve bireyselleşme çabasının dışa atım, kusma davranışları olarak kendini gösterdiği düşünülmektedir.

Bulimia hastaları Anoreksiyadan farklı olarak dışa dönük kimselerdir. Bunun yanında kızgın ve dürtüsel oldukları da gözlenmiştir. Bulimia hastalarının dürtü kontrolünde yaşadığı problemler nedeniyle pek çok sorun da beraberinde kliniğe taşınmaktadır. Madde kötüye kullanımı, emosyonel dengesizlik ve intihar girişimlerine de bu hastaların hikayelerinde sıklıkla rastlanmaktadır. İlginç bir araştırma da Bulimianın çalma alışkanlığı ile pozitif ilişkisini ortaya koymuştur. Hırsızlık alışkanlığı olan bulimia hastalarının aynı zamanda madde bağımlılığı ve diğer suçlara da yatkınlığı gözlenmiştir. Bulimia Nervosa pek çok diğer psikiyatrik hastalık ile birlikte anılmaktadır; özellikle depresyon, kişilik bozuklukları, ve anksiyete bozuklukları. İkiz denekler kullanılarak yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre Bulimia ve depresyon genetik açıdan birbirleri ile ilişkilidirler.

Bulimia Nervoza'nın

a) yineleyen kusmalara yol açan üst gastrointestinal sistem hastalıkları

b) kişilikteki daha yaygın bir bozukluk

c) depresif bozukluk,

tan ayırt edilmesi gereklidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
d3rY@
Moderatör
Moderatör
d3rY@
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 02/07/08
Mesaj Sayısı : 4509
Nereden : evden :D (ank)
Lakap : şeker :P
PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Geri: PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR EmptyPtsi Tem. 20, 2009 5:18 pm

BAHAR YORGUNLUĞU

Baharın etkisini çevremizde bitkilerde, ağaçlarda, havada hissetmeye yavaş yavaş başladık. Çiçekler yavaş yavaş açmaya, güneş yüzünü göstermeye başladı. Tüm bu güzellikler içinde, baharın bu neşesini kendimizde de hissedebiliyor muyuz?. Tüm bu canlılığı kendi bedenimizde de hissedebiliyormuyuz? Eğer cevabınız hayırsa bu yazıyı dikkatle okuyun çünkü sizde bahar yorgunluğu yaşıyor olabilirsiniz.

Bahar yorgunluğu, baharın bu ilk haftalarında birçok kişide görülebilen, genel bir bitkinlik, güçsüzlük, enerji eksikliği, isteksizlik, uykusuzluk, vücutta uyuşukluk - karıncalanma gibi belirtilerle seyreden bir rahatsızlık halidir. Bahar aylarında havadaki elektrik yükünün artması ile, özellikle büyük şehirlerde bu elektrik yüküne hava kirliliğinin ve çevre gürültüsününde eklenmesiyle belirtiler daha da artar.

Bahar yorgunluğu sosyal yaşamı, aile hayatını ve özelliklede iş yaşamını olumsuz bir şekilde etkiler. Yönetici pozisyonunda çalışan kişiler içinde bu sorunun görülmesi geçerlidir. Halsizlik, vücutta kırıklık, isteksizlik, boğaz ve baş ağrılarıyla ortaya çıkan bu yorgunluk iş performansının düşmesine, alınan verimin düşmesine, çalışmanın bir zevkle yapılmasından çok günü geçirir, haftayı geçirir bir hal almasına neden olur.

Bahar yorgunluğu mutlaka önlem alınması gereken bir durumdur. Önemsenmeyip geçiştirilmeye çalışılırsa kronik yorgunluk sendromuna dönüşebilir, aynı zamanda uzun süren durumlarda depresif duygu-durum görülme olasılığını da arttırır.

Yapılması Gerekenler

Bahar yorgunluğundan kurtulabilmek veya hiç yakalanmamak için yapılması gerekenlerin en başında hareket etme – spor yapma gelir. Gün içinde yapılacak kısa bir yürüyüş, sabahları yapılacak 10 dakikalık bir egzersiz oldukça etkili olacaktır. Vücudun vitamin ihtiyaçlarını karşılamak için B ve C vitaminleri kullanılıp, bununla birlikte beslenmeye dikkat edilip bol bol meyve ve sebze tüketilirse, günde 3 litre kadar su içilirse ve uyku düzenine dikkat edilirse bu yorgunluğun kolayca üstesinden gelinebilir.
Distimi (Kronik Depresyon)

Diğer bir değişle kronik depresyon. Bazı araştırmacılar tüm depresyonlari biyolojik kökenli olduğunu ve beyindeki kimyasal maddelerin yetersizliğine bağlı olduğunu öne sürerlerken; bazıları da, düşünce sistemindeki psikolojik dengesizliğe dikkat çekmekteler. APA (American Psychological Association) ya göre, distimi şöyle tanımlanıyor;


Son iki senedir depresif ruh halinde olmak ve bunun yanı sıra aşağıdakilerin en az ikisinden yakınmak:


İştah azalması veya aşırı yemek
Sürekli yorgunluk durumu
Düşük benlik algısı
Uyku bozuklukları
Yoğun ümitsizlik duyusu
Yoğunlaşamama
Kararsızlık

Distimik birey, genelde "hep böyle" hissettiğini söyler. Şiddetli semptomlar yoktur, dolayısıyla bu hastalık sinsi bir şekilde değişerek, distimik ruh durumu yaşam biçimi haline dönüşür.
Bununla mücadele etmek için, geçmişten günümüze taşıdığınız kırgınlıklar ve küskünluklerle barışmalı, geçmişte olanları affetmelisiniz. Böylece enerjinizi öfke balonuna yönlendimeyip daha mutlu yaşam balonuna yönlendirebilirsiniz.
Mutsuzluğunuz ve sürekli yakınmalarınızla ilgi çekebilirsiniz ancak sonunda çevrenizdekiler sizden bıkacaklardır.
Unutmayın gördüğünüz ilgi belki de yakınma davranışınızı kalıcı kılmaktadır.
Kimse sizin hayatınızı iyileştirmeyecektir. Olumsuz düşünme alışkanlığınıza son vererek kıpırdanmalısınız. Hiçbir şey yapmayarak sürekli yakınmaktansa "daha iyi olmak için ne yapabilirim" sorusuna cevap verin, alternatif üretin ve uygulayın.
Paranoya

Başlıca belirtisinin sanrılar olduğu psikiyatrik bozukluklardır. Hasta genellikle iyi giyimlidir ve kişilikte bir dagilma ya da günlük bir bozulma görülmez. Fakat egzantrik,garip,kuşkucu ya da düşmanca tutum içinde olabilir. Hastanın duygudurum sanrısının içeriği ile uygunluk gösterir. Büyüklük sanrıları olan hasta coşkulu,kötülük görme sanrıları olan hasta kuşkucudur. Klasik tanım sanrısal bozukluğu olan hastaların belirgin ve sürekli varsanılarının bulunmamasını öngörüyorsa da DSM-III-R ve DSM-IV de kısa süreli varsanıların (özellikle somatik tip sanrısal bozuklukta beden kokusuyla ilgili ya da genel olarak işitsel) bulunabileceği kabul edilmiştir. Konuşmanın akışını ve niteliğini etkileyecek düşünce bozuklukları genellikle yoktur. Bilişsel işlevler genellikle iyi bir düzeydedir. İntihar,cinayet ve şiddet içeren diğer davranışların cokluğu bilinmiyorsa da klinisyenin bu konuda uyanık olunması gerekir. Şiddet öyküsü olan kişilerde yıkıcı davranış cok yaygındır. Sanrısal bozukluğu olan hastaların kendi durumlarına ilişkin yargıları oldukça bozuktur ve hastahaneye genellikle polis,aile üyeleri ya da iş arkadaşları tarafından getirilirler. Sanrı iceriği dışında yargıda belirgin bozukluk saptanmaz. Sanrısal bozukluğu olan hastalar sanrı sistemlerinin dışında genellikle güvenilir bilgiler verirler.

Yaygınlık

Sanrısal bozuklukların toplumdaki dağılımını değerlendirmek
- bozukluğun yaygınlığının görece az oluşu
- bozukluğun tanımı ile ilgili değisik görüşler
- hastaların aileleri ya da çevreleri tarafından zorlanmadıkça hekime başvurmamaları
gibi nedenlerden dolayı güçlük göstermektedir. Fakat şizofreniden ve duygudurum bozukluklarından cok daha nadir bir bozukluk olduğu bilinmektedir. Ortalama başlangıç yaşı 40 tır fakat 18-90 yaşları arasında dağılım gösterir. Kadınlar yönünde hafif üstünlük vardır. Çoğu hasta evlidir ve bir işi vardır,klinik tablo güncel bir yer değişikliğiyle ve düşük sosyoekonomik durumla bağlantılı olabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
d3rY@
Moderatör
Moderatör
d3rY@
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 02/07/08
Mesaj Sayısı : 4509
Nereden : evden :D (ank)
Lakap : şeker :P
PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Geri: PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR EmptyPtsi Tem. 20, 2009 5:19 pm

Panik Atak

Başta "Panik Bozukluk" olmak üzere, bir çok psikiyatrik bozuklukta görülebilen; aniden beklenmedik bir anda, herhangi bir yerde ortaya çıkan yoğun kaygı-bunaltı, korku karışımı bir nöbettir.

Bu nöbet kişiye öylesine yoğun bir korku ve rahatsızlık duygusu yaşatırki; kötü bir şey olacağı veya sonunun geldiğini, öleceğini hisseder. Panik atak sırasında bazı hastalar; kalp krizi geçirdiklerini aklını kaçıracağını, felç geçireceğini, kontrolünü yitireceğini, düşüp bayılacağını hissederler. Bu korku fırtınasını yaşayan insan doğal olarak o ortamdan ve durumdan kaçma, uzaklaşma davranışı gösterir, bir an önce yardım alınabilecek bir sağlik kuruluşuna müracat edilir.Bazı durumlarda hastanın, hastahane veya doktor doktor görmesi bile onu rahatlatıp, nöbeti geçirmektedir.


Toplumda Panik Bozukluk ve Oranlar:
-Panik Bozukluk her yaşta başlayabilir.
-En sık 20-30 yaş arasında başlar, yaş ilerledikçe başlama oranı düşer.
-Etnik, kültürel farklılıklar çok önemli bulunmamıştır.
-şehir yaşamında, kırsal bölgelere göre daha sık görülmektedir.
-Ekonomik durumla bağlantısı bulunamamıştır.
-Eğitim düzeyiyle panik bozukluğu arasında direkt bir ilişki saptanmamıştır.
-Evli insanlarda, dul yada boşanmış insanlara göre daha az görülmektedir, (bir çalışmada boşanmış yada dullarda 5 kat daha fazladır.)

Panik bozukluk-kadınlarda erkeklere göre 2-3 kat daha sık görülür.
Panik bozuklu tanılı hastaların %75-80'i kadındır. Aile çalışmalarında; eğitim, etnik yapı, sosyal durumla bağlantı bulunmamıştır.
yaşam boyu yaygınlığı değişik çatışmalarda %1,5-3,5 arasında saptanmıştır. Bu oran gittikçe artmaktadır.
Değişik hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkan panik ataklar ve "sinirli belirtili atakların" ise %15-20 arasında olduğu bildirilmektedir. Dolayısıyla gerek panik bozukluğuna bağlı gerekse diğer psikolojik, biyolojik nedenlere bağlı panik atakların her yüz kişiden 20-25 inde görüldüğü anlaşılmaktadır. Bu oran her 4 kişiden 1'inin panik ataklı olduğu anlamına gelmektedir. Paniğin bu kadar popüler olması bu yaygınlığı ve korkutucu belirtileri olsa gerek...
Panik hastalarının çoğunluğu psikiyatri dışı hekımlere başvurmaktadır. Görülen belirtiler otonomik ve fiziksel belirtiler olduğunda kalp hastalığı görünümü verebilmektedir. Ilk başvurular bu yüzden dahili branşlar olmaktadır.
Stein, 1994, Chignon 1993'de yaptıkları bir araştırmada panik bozukluklu hastaların % 35'nin sık sık nefes alma, % 20-30'unda kalp damarlarının normal çıktığı, anjiosu normal bulunan hastaların % 35-45'inin ayrıntılı muayenesinde panik bozukluğu olduğu saptanmıştır. (Mukerji, katun) bu yanlış anlayış ve yöntemin ABD'ye yıllık maliyetinin 33 milyon dolar olduğu iddia edilmektedir.


Panik Atak Türleri

1-Beklenmedik Ataklar:
Nedensiz, birden ortaya çıkan nöbetler, Panik Bozuklukta bu tür ataklar vardır.

2-Duruma bağlı olanlar:
Korkulan herhangi bir nesneyle yada bir durum karşılığında ortaya çıkar.

3-Durumsal yatkınlık gösterilen panik ataklar:
Genellikle destekleyici bir etken vardır, fakat bu etken herzaman atağa yol açmaz. Örneğin, hastada araba kullanırken panik atak oluşmasına karşın, bazen araba kullandıktan sonra atak geçirebilmektedir.

Panik Atağın 13 bedensel bilişsel belirtisi vardır. Bunlardan 4 tanesinin olması nöbet için yeterlidir. Çoğunlukla 7-10 arası belirti yaşanmaktadır. Nöbet hızlı başlangıçlıdır, 10 dakikada zirveye çıkar. Bazen yarım-veya bir saat sürebilir.


Panik Atakta Görülen Belirtiler:
1-Çarpıntı, kalp atışlarını duyumsama, kalbin yerinden fırlayacakmış hissi, göğüste basınç bazen sol kola yayılan ağrı ve uyuşmalar...
2-Terleme (Sıcak -Soğuk boşalımlar, bazen üşüme bazen alevlerin basması hissi)
3-Titreme-sarsılma-itilme hissi
4-Boğulma ve nefes alamama hali (Boğazda düğümlenme veya bir yumru, tıkanma hissi)
5-Soluğun kesilmesi (Derin nefes alma ihtiyacı havanın yetmemesi gibi hisler)
6-Göğüste daralma, sıkışma, ağrı duyumsama
7-Bunaltı, karında ağrı, şişkinlik ve gaz oluşması
(Bazen mideden başlayıp boğaza doğru yayılan kalkışma rahatsızlık hali)
8-Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma hali
9-Derealizasyon (Gerçek dışılık duyguları panik yaşandığında olaylar bir sis perdesinin gerisinde algılanır, cisimler, küçülür her şey bulanıklaşır).
10-Depersonalizasyon (Benliğinden ayrılmış olma hali: sanki bedenle ruh birbirinden ayrılıyor ve kişinin kendisini hissedememe, algılayamama kendisine yabancılaşma durumu oluşması).
11-Panik anında kontrolünü kaybedeceği yada çıldıracağı korkusu (Kendisine çocuklara, çevreye zarar verme korkusu)
12-O esnada "yaşamım buraya kadarmış" duygususu-ölüm korkusu
13-Ellerde, kollarda, bacaklarda, başta ve birçok yerde uyuşmalar, yanmalar, karıncalanmalar, diken ,diken olma halleri
14-Üşüme, ürperme ya da ateş basmaları

Panik Atak ve Panik Bozukluğun Teşhisi
*(DSM_IV'e göre panik atağı tanı ölçütleri)

Not: Panik atağı kodlanabilir bir bozukluk değildir. Aşağıdaki semptomlardan dördünün (ya da daha fazlasının) birden başladığı ve on dakika içinde en yüksek düzeyine ulaştığı, ayri bir yoğun korku ya da rahatsızlık duyma döneminin olması:

1-Çarpıntı, kalp atımlarının duyumsama ya da kalp hızında artma olması
2-Terleme
3-Titreme ya da sarsılma
4-Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma duyumları
5-Soluğun kesilmesi
6-Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi
7-Bulantı ya da karın ağrısı
8-Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
9-Derealizasyon (gerçekdışılık duyguları) ya da depersonalizasyon (benliğinden ayrılmış olma)
10-Kontrolunu kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
11-Ölüm korkusu
12-Paresteziler (uyuşma ya da karıncalanma duyumları)
13-Üşüme; ürperme; ya da ateş basmaları.


Panik Bozukluk Nedenleri

1- Genetik ve ailesel nedenler.
2- Biyolojik teoriler
3- Psikodinamik teoriler
4- Gelişimsel teoriler
5- Öğrenme kuramlari
6- Bilişsel modeller

1- GENETİK VE AİLESEL ÇALIŞMALAR:

Panik bozukluğu olan hastaların birinci derecede yakınlarında panik bozukluğu ve panik atak görülme oranı %15-30 arası bulunmuştur.
Aynı yumurta ikizlerinde aynı anda panik bozukluk görülmesi %30-40 arası saptanmıştır.
Panikte klinik belirtilerin hastaların çoğunda benzerlik göstermesi genetik nedenleri düşündürmektedir.
Yapılan genetik çalışmalarda; 16g 22 kromozomunda bir genin bu konumdaki rolünden bahsedilmektedir. Fakat kesinlik için yeni araştırmalara ihtiyaç vardır.

2-BİYOLOJİK TEORİLER:

Panik atağı esnasında oluşan biyokimyasal ve fizyolojik değişikliklerden yola çıkarak; beynin hangi bölgelerinde ne türlü reaksiyonlar ortaya çıktığı araştırılmıştır.
Panik atağı olan ve olmayanlara "sodyum-laktat" enjeksiyonu yapılmıştır. Panikli insanlarda "panik atağı" ortaya çıkarken, kontrol gruplarında çıkmamıştır.
Diğer yandan asırı egzersizle artan laktat panikte artmış, oksijen tüketimi, metabolik hızı artıran kafein, yohimbin ve karbondioksitinde panik atağı ortaya çıkardığı bilinmektedir.
Karbondioksit beyinde katekolamin ve noradrenerjik siklusu artırarak paniğe neden olur. Panik esnasında aşırı noradrenalin salgısı olmakta ve otonomik belirtileri ortaya çıkarmaktadır. (Çarpıntı, ağız kuruluğu vs..)

-LOKUS SERULEUS'UN PANİKTE ETKİSİ:

Beyinde 4. ventrikül tabanında gelişmiş olan çok sayıda hücreden oluşan bir alandır. Beynin bir çok bölgesiyle bağlantıları vardır. Beyindeki noradrenalinin %70 inden fazlası bu bölgeden karşılanmaktadır. Beyindeki noradrenerjik aktivite artışı, korku ve bunaltı ortaya çıkarır.
Maymunlarda yapılan çalışmalarda lokus seruleusa elektrikle uyarı verilmiş ve panik benzeri durum çıkmıştır. Hayvanlarda bu bölgenin lezyonları, çıkarılması vs. anksiyeteyi (bunaltı), tehlike ve ağrıya verilen yanıtları azaltmaktadır. Lokus seruleus aktivitesini azaltan ilaçlarda hayvanlarda korkuyu azaltmaktadır. Lezyonlarda ayrıca hayvanlar saldırgan olmakta ve yeme-içme davranışlarında artış gözlenmektedir.
Bu çalişmalar sonucunda lokus seruleusun daha ziyade "alarm sistemi " olduğu ve zararlı, hatalı uyarıları diğerlerinden ayırdığı ileri sürülmektedir.
Aşırı uyarı halinde bütün beyin fonksiyonları ve irade dışı çalışan sistemler uyarılmaktadır.
Orta derecede ise uyanıklık ve dikkatte artış olmaktadır.
Az uyarılma halinde korkusuzluk, ani impulsif davranışlar ve dikkatsizlik ortaya çıkmaktadır.

-SEROTONIN VE PANİK İLİŞKİSİ:

Sinir hücreleri arasında iletişim görevi olan önemli bir "norotransmitter" dir. Serotonin seviyesindeki değişiklikler, serotonin işlev bozukluklarında paniğe yol açtığı söylenmektedir.
Beyin görüntüleme çalışmaları ve panik:
Panik oluşturan kafein, yohimbin, laktat gibi ajanlarla PET ve SPECT çalışmaları yapılmıştır. Beyin kan akımında düzensizlikler saptanmıştır
MRI da hipotalamus ve temporal bölgelerde bozukluklar saptanabilmiştir.

3-PSİKODİNAMİK TEORİLER:

Alt benlikten kaynaklanan dürtülerle üst benliğin yasaklarının çatışması sonucu anksiyete ortaya çıkar. Benliğin savunma mekanizmaları bunu karşılamıyorsa panik ataklar ortaya çıkabilir. Bastırılan cinsellik, saldırganlık dürtüleri, yasak dürtülerde paniğe neden olabilir.

4-GELİŞİMSEL KURAMLAR:

John Bowlby tarafından geliştirilmiştir. Anksiyetenin belirlenmesinde içgüdüsel dürtülerinin önemini dikkat çekmiştir. Birinci içgüdü bağlılıktır. Bağlılık figürünü kaybetme tehlikesinde anksiyete ortaya çıkar. Anksiyete korkunun bir bileşimidir.
Çocuklukta aileden ayrılmanın, yetişkinde karışık anksiyete (panik)-depresyon oluşturduğuna inanmaktadır.
Bowlby agorafobinin ayrılma anksiyetesi olduğunu açıklar. Bağlılık figürüne güvenle bağlanamamaktan kaynaklandığını söyler.

5-ÖğRENME KURAMLARI:

Koşullu refleks kuramına göre anksiyete; tehlikeli dış uyaranlara karşı organizmanın koşulsuz yanıtıdır. Fobiler klasik şartlanma yoluyla nötral uyarana bağlı bunaltıdadır.

6-BİLİŞSEL MODELLER:

Bedende herhangi bir sebeple ortaya çıkan belirtileri (örneğin, çarpıntı, uyuşma..) kişinin gereksiz ve tehlikeli olarak algılaması ve "çarpıtıp" ciddi rahatsızlıklar olarak değerlendirmesi paniğe yol açmaktadır. Herhangi bir anksiyete durumuna eşlik edebilecek önemsiz kalp atışı, baş dönmesi, ağiz kuruluğu; kişi tarafından bayilacağı, öleceği, kalbinin duracağı şeklinde yorumlanır.
Bu modelle göre; dış uyaranlardan çok düşünce, ımajinasyon, bedensel belirtiler gibi içsel uyarılar panik atakları ortaya çıkarabilir. Zararlı, tehlikeli yorumlanan uyaranlardan sonra ortaya çıkan bedensel kıpırtılar, duyumlar da yanlış yorumlanır ve "kısır döngüye" girilmiş olunur. Kişi artık dikkatini sürekli bedensel duyumlarına verir ve tetikte bekler ve olumsuz düşünceleri pekişir.


Panik Atağın Alt Tipleri
Panik atak yaşayanların hepsi aynı biçimde belirti ve korku yaşamayabilirler. Araştırmalara göre paniğin alttipleri sunlardır;

-KLASİK PANİK
-KOGNİTİF PANİK
-NONKOGNİTİF PANİK
-NOKTURNAL PANİK
-ALEKSİTİMİK PANİK
-GASTRO İNTESTİNAL PANİKLER
-KORKUSUZ (nonfearful) PANİK

Klasik panik: kişide önce çarpıntı, heyecan başlar göğüste sıkışma, sol kola vuran ağrı ve uyuşma görülür. Bununla birlikte hızlı soluk alıp verme ve boğazda düğümlenme başlar. O anda kalbin solunumunun duracağı; kalp krizi geçirileceği hissi oluşur. Yakınlarından kalp krizi geçirenlerde daha sık görüldüğü gözlenmektedir.


Kognitif panik: Bilinç sistemini etkiler. Kendisini tam algilayamama,ruhun bedenden ayrılması hissi.Etrafı sisli,cisimleri uzak farklı algılama baş dönmesi,boşlukta olma hissi görülür.
Ayrıca kontrolün yitirileceği elde olmadan kötü şeylerin olabileceği , aklın kaçırılabileceği bazen ölüneceğinden korkulur.

Nonkognitif panik: Kognitif panikteki belirtiler görülmez .Daha çok bir fenalık , göğüste baskı , çarpıntı hissi olur.

Nokturnal panik: Uykudan ani bir çarpıntı ve korku ile uyanıldığı paniklerdir. Hemen pencere açılır ve hava alınmaya çalışılır uykuda "panikle ölürüm" diye kişinin uykusu kaçar bilinçli olarak uyumamaya çalışır. Zamanla uykusuzluğun getirdiği diğer sorunlarda ortaya çıkar.

Aleksitimik panik: Nöbet nöbet bedensel belirtilerin olduğu bir türdür.

Gastro intestinal panikler: Midede , karında başlayıp göğüse doğru dalga dalga yayılan fenalık hissidir. Boğazda düğümlenme yumru hissi oluşturur. Beraberinde bulantı , şişkinlik , gaz, ishal olabilir. Bu türünün "abdominal epilepsiyle" ayırd edilmesi önemlidir.

Korkusuz (nonfearful) panik: Panik bozukluğun teşhis kriterlerini karşılayan bir durumdur. Buradakı panik ataklarda korku, anksiyete görülmez. Bu gruptakiler nöroloji, kardioloji uzmanlarına daha çok müracat ederler.Tahlillerde ve muayanede hiç bir şey saptanmaz.


Panik Bozuklukla Görülen Diğer Psikiyatrik ve Biyolojik Bozukluklar:

Psikiyatrik bozukluklar:

1- DEPRESYON: Panik hastalarının %40-50'sinde depresyon'da aynı zamanda görülmektedir. Bazen paniklerden sonra, aynı anda yada depresyondan sonra panikler ortaya çıkabilir. Panik atakların hemen ardından da birkaç saat veya bir gün depresif bir görünüm ortaya çıkabilmektedir.

2- AGORAFOBI: %50-70 oranında en sık görülen eş zamanlı bozukluktur. yapılan araştırmada panik bozukluğu olan 3000 hastanın %65'inde agorafobi saptanmıştır.

3- SOSYAL FOBI: %10-15 oranda bulunur. Sosyal, ekonomik; yaşamsal aktivitelerden kendini geri çekme. Yeni ve yabancı insan ve durumlarla karşılaşmaktan kaçma davranışı sosyal fobik kişilerde görülür. Panikte ikincil olarak sosyal fobik özellikler görülüğü gibi, panikli insanın ayrıca bir sosyal fobisi olabilir.
Tedaviyle paniğe bağlı olanlar ortadan kalkar. Sosyal fobi için ayrıca bir tedavi gerekebilir.

4-SOMATOFORM BOZUKLUK: %6-8 arasında eslik eder. Kadınlarda daha fazladır. Sosyo-ekonomik ve kültürel yetersizlik , ırk farkı önemlidir. Yoğun bedensel yakınmalar vardır ve hiç biri fiziksel sebebe bağlanmaz.

5-HIPOKONDRIYAZIS: Sürekli kendini dinleme ve sağlık kitaplarını okuma, hastalıklar bulma; doktor, doktor dolaşma; tahliller yaptırma durumudur. Panik bozuklukta %20-30 oranında eşlik eder.

6-MADDE KULLANIMI: Alkol başlangıçta sıkıntı ve paniği giderdiğinden panikli insanların bir kısmı "alkolle kendi kendini tedavı" yoluna gider. Zamanla bağımlılık gelişir sürekli alkolle dolaşılır ve sabahtan içilmeye başlanır.

Alkol kullanım bozukluğu % 20-25 arasındadır. Diğer maddeler (yeşil reçete ilaçları uyarıcı ve uyuşturucu özelliği olan maddeler vs.) %5-10 oranda değişmektedir.
Manik depresif bozukluk: Depresyon ve onun tam tersi coşma, uçuşma nöbetlerinin (mani) olduğu bu hastalığın panikle görülme oranı %10-12 arasındadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
d3rY@
Moderatör
Moderatör
d3rY@
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 02/07/08
Mesaj Sayısı : 4509
Nereden : evden :D (ank)
Lakap : şeker :P
PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Geri: PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR EmptyPtsi Tem. 20, 2009 5:21 pm

KISILIK BOZUKLUKLARI:

-Kaçıngan
-Obsesif-kompulsif
-Paranoid
-Borderline
Kişilik bozuklukları'da % 40 oranda eşlik eder.

Genel anksiyete bozukluğu: Burada sürekli kötü bir şeyler olacağı kaygısı ve " diken üzerinde olma" hali vardır. %15- 20 oranda görülebilir.
Obsesif -kompulsif bozukluk: Takıntı ve saplantıların olduğu (temizlik kontrol, bulaşma takıntıları, tekrarlayıcı davranışlar)

Biyolojik bozukluklar:

1-MITRAL VALV PROLAPSUSU:
Kalp kapakçığı sarkması olan MVP'susu panik bozukluklu hastaların yaklaşık % 40-50'sinde bulunmaktadir. MVP'susunun toplumda görülme sıklığı % 5 ve kadınlarda iki kat daha fazladır. MVP'susunun belirtileri panik bozuklukla benzerdir. Sebep mi? Sonuç mu? olduğu tartışmalıdır.
-Göğüs ağrısı, çarpıntı ile acillere başvuran hastaların % 40'inda panik bozukluğu saptanmıştır.
- Göğüs ağrısı nedeniyle anjiografi yapılan hastaların % 40-60'ında panik bozukluğu bulunmuştur.
Tedavi olmayan panikli hastalarda koroner arter hastalığına bağlı ölümler üç kat daha sık görülmüştür.

2- TIROID BEZI ANORMALLIKLERI:
Panik bozukluklu hastalarda tiroid fonksiyon bozuklukları daha sıktır "hipertiroidi" genel nüfusa göre yüksektir.

3-IRRITABL KOLON SENDROMU:
Bağırsakların aşırı duyarlı olması hali ve bağırsak problemlerinin yaşanması da panik bozuklukla birlikte bulunabilmektedir. Anksiyete tedavisiyle bu hastalar düzelebilmektedir.

4-AKCIGER HASTALIKLARI:
Müzmin tıkayıcı akciğer hastalıklarında %8-20 arası panik bozukluğu bulunmaktadır. (Astım, bronşit, amfizem, allerjik akciğer hastalıkları....)

5- MIGREN:
Migrenli olanların bir kısmında panik bozukluğu olabilmektedir. Baş ağrısı şikayeti olan erkek hastaların %12'sinde, kadınların ise %15inde panik bozukluğu saptanmıştır.

6-EPILEPSI (SARA NÖBETLERI):
Temporal nöbetlerde görülen, korku, yabancılaşma, farklı algılama aşırı sıkılma ve taşikardi gibi belirtiler, panik atakta da görüldüğünden gözden kaçabilir. Ayrıca beynin sağ temporal bölümü alınan insanlarda panik benzeri belirtileri olabilmektedir. Bundan dolayı paniğin "temporalimbik" anormallik olduğu ileri sürülmektedir.


7-BEYIN-DAMAR HASTALIKLARI:
Beyin-damar hastalıkları panik bozuklukta diğer hastalara göre iki kat fazladır. Panikteki tansiyon yükselmelerinin buna yol açtığı söylenmektedir.


Panik Bozuklukta Ortaya Çıkan Diğer Durumlar:

1-Agorafobi
2-Madde bağımlıkları ve kötüye kullanımları. (Amfetamin, kafein, alkol, diazem türü ilaçlar)
3-Hipokandriazis
4-Yaygın anksiyete bozukluğu
5-Sosyal fobi
6-Özgül fobi
7-Obsesif- kompulsif bozukluk
8-Alkol bağımlılığı
9-Organik hastalıklar
- Hipertiroidizim
- Hiperparatiroidizim
- Hipertansiyon
- Feokromasitoma (Böbreküstü bezi hastalığı)
- Vestibüler disfonksiyon (Kulaktaki denge fonks. boz.)
- Kardiak aritmiler
- Konvulsif bozukluklar (Sara nöbetleri)


Panik Bozuklukta Risk Faktörleri (Kimler paniğe daha yatkın?)
-Birinci derece akrabalarında panik ya da başka anksiyete bozukluğu olanlar.
-Sıkıntılı, telaşlı, aceleci, mükemmeliyetçi, insanlar.
-Düşünce ve duyguların yeterince dışarıya yansıtamayan, "içsel insanlar."
-Alkol yada başka bağımlılık yapabilen maddelere yatkınlık ve bağımlılık
-Geçmişinde panik atak diğer anksiyete bozukluklarından bir rahatsızlık ya da depresyon geçirmiş olmak.
-Sürekli baski altinda olmak, engellenmek yada kendi kendini baskılamak.
-Sosyal fobik, kaçingan kişilik yapıları
-Sürekli "verici" davranma "iyilik meleği"gibi davranma "hayır" diyememe.
-Öfkesini, kızgınlığı dışarıya yansıtamayan insanlar
-Dürtülerini sürekli bastıran insanlar -Cinselliği baskılamak, cinsel tatminsizlik ve yoğun bilinç dışı aldatma dürtüleri ve gizli homoseksüel eğilimleri olanlar.
-Aşırı hırslı, sürekli başarı ile beslenen, başarısızlıklarda kendisini suçlayan yapı..


Nereye Kadar Panik? (Paniğin seyri, gidişatı):
Panik bozukluk en çok 30'lu yaşlarda ortaya çıkar. Az sayıda çocuklukta başlar. 45 yaşında başlaması olağan değildir. Gidişatı kişiden kişiye değiştiği gibi aynı kişide bile belirtiler değişebilir. Uzun süreli izleme çalışmalarında % 40'nın belirtilerden arındığı, yaklaşık % 50'sinin belirtilerinin çok hafiflediği ve yaşamlarını engellemediği saptanmıştır. % 10-20 arası belirtilerin iniş-çıkışlarla devam ettiği görülmüştür.


Panik Bozuklukta Tedavi:

Panik atak kesinlikle kontrol altına alınabilir.

Tedavide Temel ilkeler sunlardır:
1-Panik atakları ortadan kaldırmak


2-Sürekli atak yaşayacağım diye bunaltı, kaygı yaşamayı önlemek.
3-Panik atak korkusuyla yapılmayan davranışların yapılır hale gelmesi (tek başına yola çıkabilmek, kapalı mekanlara girebilmek, yalnız kalabilmek gibi... )
4-Panikle birlikte görülebilen diğer bedensel ve psikolojik sorunları gidermek
5-Zamanla paniği önemsemeyecek ve unutacak seviyeye gelmek
6-Panikten dolayı bozulan aile, is-sosyal yaşamın eskisi gibi normalleşmesi.
7-Hiçbir panik belirtisi ve davranışı olmadığı halde tedaviye bir süre daha devam ettirmek.

Atakların Oluşmaması İçin, Hastaların Geliştirdiği Davranışlar

Panik Bozukluğu olan hastalar, yaşadıkları panik ataklar nedeniyle zamanla yaşamlarında bazı değişiklikler yaparlar. Çok şiddetli ölüm korkusu veya kontrolünü yitirme duygusu yaşadıklarından düsünce davranışların da aşırılıklar abartılar, korkular, dikkati çeker, fakat bütün bunlar hastanın elinde ve iradesinde değildir. Yapılan panik tedavisiyle bütün belirtiler ortadan kalkar.

Örnekler:
"Her an bana bir şey olabilir, düşüp bayılırım" korkusuyla aşağıdaki davranışlar geliştirilir:
Yanında su taşıma,
Sürekli kalbini ve nabzını dinleme ve tutma,
Tansiyon aletiyle dolaşma, sürekli tansiyonunu ölçme ve ölçtürme,
Yakınlarının adreslerini, telefonlarını özel bir şekilde yanında taşıma,
Panik krizi yaşanır endişesiyle cinsel ilişkiden kaçma, sportif aktiviteleri bırakma,
Sürekli yanında birilerinin bulunmasını isteme, yalniz kalamama, sokağa çıkamama, kalabalık, kapalı yerlere girememe, toplu taşıma vasıtalarına binememe...
Bulunduğu muhitten uzağa gidememe,
Tatile seyahate çıkamama,
Birçok sağlık sigortasına üye olup, kartları yanında taşıma,
Bir yere gideceği zaman sağlık kuruluşlarının olduğu güzargahlar dan gitme,
Sık sık, acil ünitelerine başvurup kalp grafikleri (EKG) çektirme, Check-Up,lar Yaptırma,
Berbere diş hekimine gidememe, Boğazını sıkan bir şey giyememe,
Sütyen takmaktan sıkıntı duyma,
Cenaze arabası, ambulans, itfaiye aracı görünce hastanelere gidince fenalasma hissi,
Uykuda panikle ölürüm diye uyumama ve uykusunu kaçırma,
Tansiyon yükselecek, kalp krizi geçirilecek veya felç kalınacak korkusu ile aşırı rejim-diyet uygulaması (bazi panik krizlerinde tansiyon ciddi bir şekilde yükselmekte ve yapılan kan tahlillerinde kolesterolda yüksek çıkmaktadır.),
Tv'lerdeki, basındaki intihar, cinayet, felaket haberlerinden aşırı etkilenme, onlar gibi olma korkusu,
Otomobilde panik yaşarım korkusu ile, otomobiline binememe, otomobilini satma,
Uçağa, vapura binememe,
Tek başına banyo yapamama, tuvalete gidememe, kapıda birisini bekletme,
Bayılırım, ölürüm diye aylarca banyo yapamama,
Panik krizi geçtikten sonra, aşırı yorgunluk, keyifsizlik halinin ortaya çıkması.
Tünellerden, köprülerden geçememe, yüksek yerlere çıkamama. Kendisini aşağı atma korkusu,
Panik anında bayılırım korkusuyla organlarını ve cildini belli etmeyecek giysi giymek.
Değerli takı takmamak,
Panik sürecinde tuvalete gitme isteği,


Daha fazla güvenebileceği birilerinin yanına taşınma (aileden biri, doktoru ya da hastanelere yakın...)
Uyumadan önce dua etmek. Birgün panikle ölebilirim diye yakınlarına ve sevdiklerine servetini dağıtma ve vasiyet yazma.
Her gömleğinin, ceketinin cebine kriz anında kullanılmak üzere ilaç koyma,
Issız ve şehirden uzak yerlere gidememe


Hasta-hekim arasında çok iyi bir iletişim olmalıdır. Hasta hekimine her an ulaşmalıdır.
Tedavide kullanılan ana ilaçlar antidepresanlardır. Yardımcı olarak; sakinleştiriciler,
yatıştırıcılar, bedensel belirtileri önleyen ilaçlar kullanılır.
Antidepresanların bir kısmı eski kuşak ilaçlardır. (Anafranil, tofranil, ludiomil, insidon, laroxyl, tolvon... gibi )
Yeni kuşak, ilaçlar (efexör, seroxat, cipram, remeron, prozac, lustral, serzone, faverin, gibi.. )
Bu ilaçların bir kısmı paniği tedavi eder. Hekimin yaptığı muayene ve tecrübesi sonuca en uygun ilaç seçilir. Bir ilaç her hasta da aynı sonucu vermeyebilir.
Ilaçların bir kısmı (eski kuşak) başlangıçta belirtileri arttırabilir, ağız kuruluğu, sıcaklık hissi, terleme, kiloartışı , kabızlık, cinsel problemler yapabilir. Yeni kuşakta bulantı, titreme, cinsel problemler, kilo artışı gibi yan etkileri olabilir. Bunlar kalıcı değildir. Bir süre sonra azalabilirler.
Panik bozuklukta ilaç tedavisinin en aşağı bir buçuk yıl olması gerekir.
-Hekim önerisi dışında kesinlikle ilaç almamak gerekir.
-Panik belirtileri düzelir düzelmez ilaçları ne azaltmak nede kesmek gerekir. Yoksa kısa sürede tekrarlar.
-Yardımcı ilaçlar yeşil reçeteye tabi olanlar (Xanax, diazem, nervium benzeri ilaçlar.)
Ve bazı kalp-tansiyon ve mide ilaçlarıdır. Bunların kısa süreli kullanılması gerekir.
-Başka hastalıklarınız nedeniyle ilaç alacaksanız doktorunuza danışın.
-ilaçlar zamanla iştahınızı arttırır. Özellikle -tatlıya- karşı dayanılmaz istek olur. Bunun için tedbir alın bol su için, meyve ağırlıklı beslenin.
Ilaç tedavisi dışında -bilişsel, davranışsal, terapi'nin panikte iyi sonuç verdiği bilinmektedir.
Burada kişinin bedensel belirtileri algilama ve onlara "kötü anlamlar yükleme" olayı anlatılır.
Düşünce, beden ve belirtilerin ilişkisi; belirtilerini-düşünceyi nasıl etkilediği konuşulur. Yani önce hastalığın nasıl oluştuğu, belirtilerinin anlamını ne olduğu ve nelere yol açamayacağı anlatılır. Daha sonra kaçınma davranışlarının nasıl yok edileceğini geçilir. Bunları mutlaka bir terapistle birlikte yürütmek gerekir.
Terapiye istekli ve azimli olduktan sonra bir ayla üç ay arasında epey yol alınır.
-Panikli olmak bir "kader" olmamalı.


Öneriler
1-Hastalık hakkında doktorunuzdan ve yayınlardan çok iyi bilgi alın.
Temel Kural: "Düşmanını Tanı" Sana ne yapıp ne yapamayacağını bil!
2-Dahili, fiziksel muayeneler ve tahlillerde hiçbir şey yoksa; bir daha tahlil yaptırmayın ve dahili muayeneye gitmeyin.
3-Her hastanın tedavi süresi, onun kişiliğine durumuna bağlı olduğundan tedavi süresini bilin ve bu süreyi en verimli bir şekilde kullanın.
4-Yakınlarınızıda doktorla görüştürün. Hastalığın sizin elinizde ve iradenizde olmadığını öğrensınler ve size "yüklenmesinler"
5-Umudunuzu ve kendinize olan güveninizi hiçbir zaman yitirmeyin. "Başaracağım, bu hastalığı yeneceğim ve yaşama sımsıkı sarılacağım. Kendime inanıyorum ve güveniyorum!"
Telkinini sık sık yenileyin.
6-Mümkünse her gün yarım saat yürüyüş yapın.
7-Her gün duş alın.
8-Yüzme imkanınız varsa yüzün.
9-Yılda iki kez tatil yapın.
10-Çözemediğiniz ve sizinle direkt ilişkisi olmayan sorunlarda üzülmeyin. "Kulak arkası edin."
11-Kahve, koyu çay, kolalı içeceklerden uzak durun.
12-Midenizi tıka basa doldurmayın, uzun süre aç kalmayın.
13-Sizin gibi panik yaşayan insanlarla bir araya gelin. Sosyal-kültürel faaliyetlerde bulunun.
14-Panik krizini hissettiğiniz an dikkatinizi başka yere vermeye çalışın.
15-Nefes egzersizleri yapın (Derin nefes alıp içinizde tutun ona kadar sayın ve ağzınızdan üfler gibi yavaş yavaş verin)
16-Her gün gevşeme (relaksasyon) egzersizleri yapın. Bütün vücut kaslarınızı kasıp
sonra gevşetin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
d3rY@
Moderatör
Moderatör
d3rY@
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 02/07/08
Mesaj Sayısı : 4509
Nereden : evden :D (ank)
Lakap : şeker :P
PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Geri: PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR EmptyPtsi Tem. 20, 2009 5:23 pm

Sosyal Fobi

Anksiyete bozukluklari sinifi icinde degerlendirilir. Sosyal fobi genellikle 13 - 24 yaslari arasinda baslar. Ancak daha kücük ve büyük yaslarda da görülebilir. Kadinlarda daha fazla görülmesine karsilik erkeklerin tedaviye daha cok müracat ettikleri bilinmektedir. Psikodinamik teoriye göre sosyal fobinin meydanagelmesinde en önemli nedenler ebevenylerin asiri disiplinli olmasi ve ailenin isbirliginden uzak tutumlarinin olmasidir. Belirlenmis bir genetik nedeni olmamakla birlikte ailesinde sosyal fobi olan kisilerin diger insanlara göre üc kati daha fazla risk altinda bulundugunu arastirmalar göstermektedir.ABD de görülme orani %2 - 3 arasindadir.

Sosyal fobinin DSM 4 e göre tani ölcütleri (Cocuklar icin gecerli degil):

A. Sosyal ortamlarda yada performans gerektiren durumlarda veya tanimadik insanlar önünde ortaya cikan belirgin ve inatci korku. Kisi asagilanmasina veya utanmasina neden olarakbicimde davranacagindan yada anksiyete (kaygi) belirtileri göstereceginden korkar.

B. Korkulan toplumsal durumla karsilasma hemen her zaman anksiyete dogurur, bu da duruma bagli ya da durumsal olarak yatkinlik gösterilen bir panik atak bicimi alabilir.

C. Kisi, korkusunun asiri yada anlamsiz oldugunu bilir.

D. Korkulan toplumsal yada bir eylemin gerceklestirildigi durumlardan kacinilir yada yogun anksiyete ve sIkIntIyla bunlara katlanilir.

F. 18 yasinin altindakilerde süresi en az 6 aydir.

G. Korku ya da kacinma bir maddenin (örnegin kötüye kullanilabilen bir ilac, tedavi icinkullanilan bir ilac) ya da genel tibbi bir durumun dogrudan fizyolojik etkilerine bagli degildir ve baska bir mental bozuklukla daha iyi aciklanamaz.

H. Genel tibbi durum ya da baska mental bozukluk varsa bile A tani ölcütünde sözü edilen korku bununla iliskisizdir.

Sosyal Fobinin Tedavisi:

Ilaclar ve psikoterapiler es zamanli olarak kullanilmalidir. Tek basina ilac tedavisi genelde yeterli degildir. Psikoterapilere ilave olarak hipnoterapide cok yararli olur. Davranisci psikoterapilerde korkulan duruma kademeli olarak maruz birakma teknigi kullanilir. Ayrica gevseme egzersizleri kullanilan diger tedavi yöntemlerindendir.

Ilac Tedavisi:

Selective serotonin reuptake inhibitor leri (SSRIs) en cok kullanilan ilaclardir. Ilac tedavisi en az 6 ay sürer. Ilaclardan cok kisa süre icerisinde etkili olmalarini beklemek yanlis olur.
Konserviyon Bozuklukluğu

Bir yada daha fazla nörolojik belirtinin (felç, kötlük yada duyu bozuklukları gibi) varlığı ile karakterize ve nörolojik belirtileri açıklayacak bilinen bir tıbbi bozukluğun bulunmadığı bir pskiyatrik bozuklukluktur. Bu klinik görünümler psikanaliz literatüründe Konversiyon Histeri olarak adlandrılır.

Klinik Özellikleri

Felç, körülük ve konuşamama en yaygın belirtilerdir. Depresif ve anksiyöz belirtiler çoğu ez eşlik edebilir. Özellikle kol ve bacaklarda duyu yitimi ve bozukluğu yaygındır. Duyu bozuklukları dağılımı genellikle nörolojik bozukluklardaki anatomik özelliklere uymaz. Anormal hareketler, yürüyüş bozukluğu ve zayıflığı, belirli kas gruplarında titreme ve silkinmeler ve tikler görülebilir. Hastalar nadiren yere düşer ve düştüğü zaman yaralanma olmaz. Epilepsi benzeri nöbetler de görülebilir ve bunları ayırmak zor olabilir. Bu nöbetlerde genellikle dil ısıma, idrar kaçırma ve kendini ciddi biçimde yaralama olmaz.

Konuşma genellikle normal olmakla birlikte ses kısılması ve konuşamamama da sık görülen belirtilerdendir. Daha seyrek olarak çocuksu, kekeleyerek yada bir çocuğu taklit edercesine konuşma görülebilir. Duygulanım belirtileri olarak yukarıda belirtilmiş olan anksiyete ve depresyon dışında klasik yayınlarda güzel aldırmazlık adı verilen bir durum görülebilir. Bu hastanın ciddi bir belirtiye gösterilmesi beklenen duygusal tepkiyi göstermemesi, yerine göre ilgisiz bir görünüm sergilemesi durumudur.

Ayrıca boğazda düğümlenme,öksürük,hıçkırık,hava yutma,öğürme,kusma,geğirme gibi sinir sistemlerini ilgilendiren belirtiler de görülebilir. Bilişsel yetilerde, düşünce akışı ve içeriğinde herhangi bir bozukluk görülmez.

Oluş Nedenleri

"Histeri" sözcüğü Yunandada dölyatağının dolaşması anlamına gelir. Bu tür davranış bozukluklarının cinsel doyumsuzluktan kaynaklandığı düşüncesinin kökenleri de ilk çağ yunan uygarlığı dönemine dayanır. Hipokrat,çırpınmalarla kendini gösteren hastalıkların bir bölümünün gerçek sara olmayıp histeri vkaları olduğundan ve bu iki türü birbirinden ayırt etmenin güçlüğünden söz edilmiştir. Bu bozukluk ortaçağda cin çarpmasına bağlanmış, on dokuzuncu yüzyılda ise organik bir hastalık olarak kabul edilmiştir.

Tedavi

Koversiyon bozukluğu belirtilerinin çözülüşü genellikle kendiliğinden olmakla birlikte içgörü kazandırmaya yönelik destekleyici terapi yada davranış terapisi ile desteklenebilir.
Tedavi öncesinde hastanın çok iyi bir değerlendirmesi yapılarak bedensel bir hastalığının bulunmadığından emin olunmalıdır.
Hastanın psikoterapi önerisine direnç göstermesi durumunda zorlanma yaratan etken üzerine odaklanilabilir. Hastaya yakınmalarının hayali olduğunu söylemek çoğu zaman durumu daha da kötüleştirir.
Psikodinamik yaklaşımlar içinde ise hastanın ruhsal çatışmasını ve konversiyon belirtisinin simgesel anlamını araştırmaya yönelik psikanalitik psikoterapi ve içgörü yönelimli psikoterapi yer alır.
Aile psikoterapisti çoğu olguda gerekli bir yöntemdir.
Konversiyon bozukluğunda ilaç tedavisinin çoğu kez ikincil bir yeri vardır. Belirtilerin niteliğine göre anksiyolitik yada antidepresan grubu ilaçlar doktor denetimi altında kullanılabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
d3rY@
Moderatör
Moderatör
d3rY@
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 02/07/08
Mesaj Sayısı : 4509
Nereden : evden :D (ank)
Lakap : şeker :P
PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Geri: PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR EmptyPtsi Tem. 20, 2009 5:24 pm

Konserviyon Bozuklukluğu

Bir yada daha fazla nörolojik belirtinin (felç, kötlük yada duyu bozuklukları gibi) varlığı ile karakterize ve nörolojik belirtileri açıklayacak bilinen bir tıbbi bozukluğun bulunmadığı bir pskiyatrik bozuklukluktur. Bu klinik görünümler psikanaliz literatüründe Konversiyon Histeri olarak adlandrılır.

Klinik Özellikleri

Felç, körülük ve konuşamama en yaygın belirtilerdir. Depresif ve anksiyöz belirtiler çoğu ez eşlik edebilir. Özellikle kol ve bacaklarda duyu yitimi ve bozukluğu yaygındır. Duyu bozuklukları dağılımı genellikle nörolojik bozukluklardaki anatomik özelliklere uymaz. Anormal hareketler, yürüyüş bozukluğu ve zayıflığı, belirli kas gruplarında titreme ve silkinmeler ve tikler görülebilir. Hastalar nadiren yere düşer ve düştüğü zaman yaralanma olmaz. Epilepsi benzeri nöbetler de görülebilir ve bunları ayırmak zor olabilir. Bu nöbetlerde genellikle dil ısıma, idrar kaçırma ve kendini ciddi biçimde yaralama olmaz.

Konuşma genellikle normal olmakla birlikte ses kısılması ve konuşamamama da sık görülen belirtilerdendir. Daha seyrek olarak çocuksu, kekeleyerek yada bir çocuğu taklit edercesine konuşma görülebilir. Duygulanım belirtileri olarak yukarıda belirtilmiş olan anksiyete ve depresyon dışında klasik yayınlarda güzel aldırmazlık adı verilen bir durum görülebilir. Bu hastanın ciddi bir belirtiye gösterilmesi beklenen duygusal tepkiyi göstermemesi, yerine göre ilgisiz bir görünüm sergilemesi durumudur.

Ayrıca boğazda düğümlenme,öksürük,hıçkırık,hava yutma,öğürme,kusma,geğirme gibi sinir sistemlerini ilgilendiren belirtiler de görülebilir. Bilişsel yetilerde, düşünce akışı ve içeriğinde herhangi bir bozukluk görülmez.

Oluş Nedenleri

"Histeri" sözcüğü Yunandada dölyatağının dolaşması anlamına gelir. Bu tür davranış bozukluklarının cinsel doyumsuzluktan kaynaklandığı düşüncesinin kökenleri de ilk çağ yunan uygarlığı dönemine dayanır. Hipokrat,çırpınmalarla kendini gösteren hastalıkların bir bölümünün gerçek sara olmayıp histeri vkaları olduğundan ve bu iki türü birbirinden ayırt etmenin güçlüğünden söz edilmiştir. Bu bozukluk ortaçağda cin çarpmasına bağlanmış, on dokuzuncu yüzyılda ise organik bir hastalık olarak kabul edilmiştir.

Tedavi

Koversiyon bozukluğu belirtilerinin çözülüşü genellikle kendiliğinden olmakla birlikte içgörü kazandırmaya yönelik destekleyici terapi yada davranış terapisi ile desteklenebilir.
Tedavi öncesinde hastanın çok iyi bir değerlendirmesi yapılarak bedensel bir hastalığının bulunmadığından emin olunmalıdır.
Hastanın psikoterapi önerisine direnç göstermesi durumunda zorlanma yaratan etken üzerine odaklanilabilir. Hastaya yakınmalarının hayali olduğunu söylemek çoğu zaman durumu daha da kötüleştirir.
Psikodinamik yaklaşımlar içinde ise hastanın ruhsal çatışmasını ve konversiyon belirtisinin simgesel anlamını araştırmaya yönelik psikanalitik psikoterapi ve içgörü yönelimli psikoterapi yer alır.
Aile psikoterapisti çoğu olguda gerekli bir yöntemdir.
Konversiyon bozukluğunda ilaç tedavisinin çoğu kez ikincil bir yeri vardır. Belirtilerin niteliğine göre anksiyolitik yada antidepresan grubu ilaçlar doktor denetimi altında kullanılabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
d3rY@
Moderatör
Moderatör
d3rY@
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 02/07/08
Mesaj Sayısı : 4509
Nereden : evden :D (ank)
Lakap : şeker :P
PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Geri: PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR EmptyPtsi Tem. 20, 2009 5:25 pm

Somatizayson Bozukluğu

Temel özelliği fiziksel muayene ve laboratuvar incelemeleri ile açıkanmayan çok sayıda bedensel belirtinin varlığıdır. Yakınmaların çokluğu ve birden fazla organ sistemini tutması ile diğer somatoform bozukluklardan ayrılır. Kronk bir bozukluktur,belirtiler otuz yaşından önce başlar ve birkaç yıllık bir dönem içinde ortaya çıkar. Bozukluk psikososyal zorlanma etmenleri ile yakın bir ilişki gösterir ve toplumsal ve mesleki işlev bozukluğuna ve yoğun bir tıbbi yardım arayışına neden olur.

Klinik Özellikler

Somatizayson bozukluğu hastalarının birçok bedensel yakınma ve uzun,karmaşık bir tıbbi öyküleri vardır. Bulantı ve kusma,yutma güçlüğü,kol ve bacaklarda ağrılar, enerji harcamaksızın nefes darlığı çekme,bellek yitimi ve gebelik ve adet dönemleriyle ilgili bozukluklar en yaygın belirtiler arasında yer alır.

Psikolojik yakınmalar ve kişiler arası ilişkilerdeki sorunlar belirgindir. Anksiyete ve depresyon en yaygın pskiyatrik belirtilerdir. İntihar tehditleri sıklıkla görülmekle birlikte intihar eylemleri nadirdir. Gerçekleştirilen intihar eylemlerinin çoğu kez madde kullanımına bağlı olduğu bildirilmiştir. Tıbbi öykü çoğu kez belirsiz, tutarsız v karışık özellikler gösterir,geçmişteki belirtilerle gücel belirtiler birbirlerinden ayırt edilemeyebilir. Hastalarla ilgili olarak bağımlı, ben-merkezci, hayranlık ve ilgi toplama açlığı içinde ve karşısındakini yönlendirici bir kişilik yapısı tanımlanmıştır.

Bu bozukluğa genellikle major depresif bozukluk, kişilik bozuklukları, yaygın anksiyete bozukluğu ve fobiker gibi başka psikiyatrik bozukluklar eşlik eder. En çok bulunan kişilik bozuklukları yada özellikleri kaçınan,paranoid,kendine zarar verici ve obsesif-kompulsif türdedir.

Oluş Nedenleri

Psikososyal etmenleri temel alan yaklaşımlar bu bozukluğn belirtilerini bir çeşit toplumsal iletişim olarak görür. Buna göre belirtilerin nedeni toplumsal sorumluluklardan kaçma, heyecanları ida etme, bir inancı yada duyguyu simgeleştirmedir.
Dar çerçeveli psikanalitik yorumlar belirtilerin bastırılmış içgüdüsel dürtülerin yerine konmuş ruhsal öeler olduğunu varsaymaktadır.
Davranışsal bakış açısı ebeveyn örmeği ve ebeveynlerden öğrenililenler ve etnik töreler nedeniyle bazı çocukların diğerlerinden daha fazla olarak ruhsal sorunlarını bedenlerine yansıtmayı öğrendiklerini vurgulamaktadır. Ayrıca bu bozukluğu gösteren hastaların bir bölümünde aile içi fiziksel istismara uğrama öyküsü vardır.

Tedavi

Hastanın hekim tarafından izlenmesi ve bu hekimin aylık periyotlarla düzenli bir biçimde hastayı görmesi yeğlenir. Kontrollerin süresi fazla uzun olmamalı ve ayrıntılı laboratuvar incelemelerinden kaçınılmalıdır. Bireysel ve grup terapisi yaklaşımlrı yardımcı olabilir. Birlikte bulunabilen diğer psikiyatrik bozukluklar için psikoterapiye ek olarak ilaç tedavisi de uygulanabilir. Fakat bu hastalar ilaçları rastgele ve güvenilmez bir biçimde de kullanmaya eğilimli olduklarından ilaç kullanımı denetlenmelidir

Tik bozuklukları

Bu durum istemsiz, belirli bir tarzda,hızlı ve tekrarlayıcı hareket ya da ses çıkarma durumudur. Süresi genellikle 1 saniyeyi geçmemektedir. Bu duruma direnç gösterilemez gibi hissedilir. Tik davranışının vücutta görülen yeri ( kaş, göz, omuzda oluşması gibi) , sıklığı ve zorlayıcılığı, çeşitli zamanlarda değişebildiği gibi, topluluk içinde olma ya da tek başına bulunmaya göre değişebilmektedir. Tikler tek bir bölgede veya birden fazla bölgede ya da organda hissedilebilir. Tik davranışının yapılması ile birlikte geçici bir rahatlama elde edilir.

Tik davranışlarını arttıran etmenler:

Yoğun stres durumları, kaygı düzeyinin arttığı haller, bitkin düşmek, can sıkıntısı hissetmek, kişi için önemli bir olaya katılmak , başkaları önünde aktif bir eylemde bulunmak( söz almak, bir toplantıya katılmak gibi) durumlarında artış gösterebilmektedir. Alkol alımı, kişiyi keyifle oyalayabilen bir aktivite ( kitap okumak, tv. seyretmek gibi) dinlenme esnasında azalabilmektedir.

Tik bozukluğuna yol açabilen diğer durumlar:

Tik bozukluğuna neden olan kalıtsal hastalıklar arasında Tourette sendromu, Huntington hastalığı, torsiyon distonisi, ve nöroakantozis sayılabilir. Ayrıca ensefalit, Sydenham koresi, ilerleyici bir hastalık olan Creutzfeldt-Jacob sendromu da tik sebepleri arasındadır. Epilepsi (sara) hastalığı tedavisinde kullanılan ilaçlar, L-dopa, bazı stimulan ilaçlar da bu tür bir duruma yol açabilirler. Karbon monoksit zehirlenmeleri, kafa travmaları, bazı kromozom bozuklukları, zeka geriliği de tik davranışlarını oluşturabilir.

Basit hareketsel tikler: Bazı kas gruplarının hızlı, belli bir anlam içermeyen ve tekrarlayıcı bir şekilde kasılması durumudur. En çok sırasıyla gözde, kafagenelinde, omuz , ağız ve el bölgesinde görülmektedir.

Karmaşık hareketsel tikler: basit şekle göre daha yavaş, daha amaçlı gibi görünen ve daha çok kas grubunu içine alan tiklerdir. En çok kendi vücuduna veya başkasına dokunma ya da vurma, zıplama, kendi ellerini ya da nesneleri koklama şeklindedir.

Hareketsel tikler işlev açısından birbiri ile zıt etkili kasların aynı anda birlikte kasılması ile oluşmaktadır.

Basit sese dayalı tikler: Hece şeklinde olmayan sesler çıkartmaktır. Boğazını ısrarla temizleme, burun çekme, öksürme, bağırma, havlar gibi ses çıkarma bunlara örnektir.

Karmaşık sese dayalı tikler: Daha anlaşılabilir,hecelere dayanan sözcükler, cümleler i tekrarlamak şeklindedir.

Tik bozukluğunun başlangıç ve ilerleyen dönem özellikleri:

Yapılan araştırmalara göre, toplumda bin kişide 2-6 arasında görülmektedir. Erkeklerde kadınlara göre 3 kat daha fazla görülmektedir. Genellikle 7 yaş civarında başlamaktadır. İlk oluşan tik genellikle göz kırpmadır. Onu izleyerek kol ve bacakta yerleşik tikler ,daha nadiren de sese dayalı tikler başlangıç tikleri olmaktadır. Küfür etme şeklindeki tikler (koprolali) de daha nadir başlangıç yakınmasıdır. Başlangıçta % 2-3 oranında görülen koprolali ilerleyen dönemlerde % 2-30’lara dek çıkabilmektedir.

Tik bozukluğu kişilerin yaklaşık % 40 kadarında ergenliğin başlangıç evrelerinde tamamen düzelmektedir. % 30 kadar hastada bir miktar düzelme ile hafiflemiş olarak devam eder. Geri kalan % 30 kadar hasta erişkinlik hayatında da tik bozukluğu belirtilerini göstermektedir.

Tik bozukluğu obsesif kompulsif bozukluk ile sıklıkla bir arada görülebilmektedir. Sıklıkla kontrol etmeye,saymaya ve düzenleme ve benzerleştirmeye yönelik davranışlar şeklindedir.

Hastalığa sebep olan geni saptama çalışmaları sürmektedir. Bu rahatsızlığı olan kişilerin bazı beyin bölgelerinde metabolizma hızı artmış, bazı bölgelerde ise azalmış bulunmuştur.

Tedavi:

İlaç tedavileri yanında terapi ile başarı sağlanmaktadır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

PSİKOLOJİK HAsTaLıKLaR

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Acemi Forum Eğitim & Öğretim :: Ödevler & Tezler & Projeler :: Felsefe & Psikoloji -
Powered by phpBB © Acemi Forum
Copyright © 2007 By [-İDLE-] & adegerli33