Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir
Son Ziyaretiniz:
Toplam Mesajınız: 17
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Bir kırılma noktası

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
KaranLık
Co-Admin
Co-Admin
KaranLık
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 12/02/09
Mesaj Sayısı : 5386
Nereden : DüşLerin İçinden
Lakap : (Küb)
Bir kırılma noktası Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Bir kırılma noktası Bir kırılma noktası EmptyPerş. Tem. 16, 2009 2:20 pm

Bir kırılma noktası
OSMAN İRİDAĞ
Siyasetteki hareketlilik yayın dünyasınada yansıdı. Yayınevleri yakın siyasi tarih üzerine hiç olmadığı kadar kitap yayımlıyor. Her kitap farklı anlayışların sesi olsa da ortak bir yönleri var: Siyasi tarihi yazıldıkça aydınlanıyor. Yakın dönemin yarı karanlık noktalarını aydınlatmaya aday bu kitapları ele aldık.
Cumhuriyet dönemi tarihine meraklı olanlar için siyasetçilerin yaşanan olaylara tanıklık eden olan biteni yönlendiren gazetecilerin ve bir dönem ‘militan’ı olduğu grubu terk ederek özeleştiri yapma ihtiyacı hissedenlerin kaleme aldığı kitaplar en değerli kaynaklardır. Bu kitaplar aynı zamanda hayatımızı -bir şekilde- etkileyen kişilerin kamuoyuna yansımayan taraflarını öğrenmemizi sağlıyor. Özellikle siyasi arenada etkili isimlerle ilgili yazılanlar onların doğrularıyla birlikte yanlışlarını da görmemiz için kılavuz niteliğinde. Ama ne yazık ki bu kitaplar her zaman doğruyu yazmaz gerçekleri göstermez. Bu nedenle kitaba konu olan kişi kadar kitabı kaleme alan isim de önem kazanıyor. Aksi halde Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya’sındaki ****** ile Oğuz Akay’ın geçtiğimiz yılın sonlarında yayımlanan “Benim Sofram Bu” kitabındaki ya da Andrew Mango’nun “******” adlı yapıtında anlatılan kişi aynı olurdu. Çankaya’da ****** neredeyse insanüstü bir varlık gibi gösterilirken öteki kitaplarda onun da güldüğü ağladığı kimi zaman yanlışlar yaptığı yani hepimiz gibi bir insan olduğu anlatılıyor!
Türkiye’de yayımlanan birçok yakın siyasi tarih kitabının ortak paydası resmi tarihin öne sürdüğü tezleri çürüten bilgilerle dolu olmaları. Kurtuluş Savaşı’nın önde gelen komutanlarının Tek Parti döneminden sonra yayımlanan anıları bu durumun en iyi örnekleri sayılabilir. Kazım Karabekir Fevzi Çakmak Hüsrev Gerede gibi komutanların cumhuriyetin ilk dönemine ışık tutan anılarının ve onlarla ilgili çalışmaların yayımlanması okullarda öğretilen resmî tarihle ilgili akıllarda soru işareti bırakmaya yetmişti.
Adnan Menderes gibi milyonların sevgisini kazanmış bir başbakanın sudan sebeplerle nasıl idam edildiğini de kamuoyu bu tür kitaplardan öğrenmişti. Demokrat Parti hükümetlerinde bakanlık yapan Samet Ağaoğlu’nun anılarını okuyanlar o dönemde halkın tercihleri ile toplum mühendislerinin düşünceleri arasındaki derin farklılığı açıkça görebiliyor. 1960 darbesine giden süreçte İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in dergisi Akis’in yayınlarının kışkırtıcılığını öğrenci olaylarının içyüzünü askerlerin olaylar karşısındaki tavrını da yine anılarını yazan siyasetçilerden gazetecilerden ve dönemin tanıklarının kaleminden öğreniyoruz. Menderes’in son saatleriyle ilgili yazılanlarla hüzünlenip darağacına giden yolda ona eşlik ederken idam fermanını veren mahkemenin tarafsızlığını(!) okuyarak bugün yaşadığımız tartışmaların aslında hiç de yeni olmadığını bir kez daha anlıyoruz.
Bir kırılma noktası:
Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım
1960 darbesinden tatmin olmayan cuntacı Albay Talat Aydemir’in anılarına göz atınca “Genç Subaylar” tanımının cunta kavramının sadece kahramanlarının değiştiğine tanıklık ediyoruz. Ödüllü süvari Binbaşı Fethi Gürcan’ın kitabında anlatılanlar ile geçtiğimiz günlerde Nokta dergisinde yayımlanan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu öne sürülen günlükleri karşılaştırınca da Türkiye’nin değişmeyen kaderini görüyoruz. Bu çalkantılı dönemlere ait hatıra kitaplarında kırılma noktası ise bir siyasetçinin ya da askerin değil bir gazetecinin kaleminden çıkmış bir kitap oldu: “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım”. Hasan Cemal’in kitabının son dönem siyasi tarih ile ilgili yazılan kitaplar arasında en çok öne çıkan yapıt olduğuna kuşku yok. Tartışmalara yol açan kitabında Hasan Cemal 9 Mart cuntasının içyüzünü kaleme alıyor Yön dergisinin bu süreçte oynadığı rolü açıkça anlatıyordu. Çok satanlar listesinde haftalarca kalan kitap 1971 muhtırasının nedenlerini de apaçık ortaya koyuyordu. Tabii Doğan Avcıoğlu dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ve diğer ‘kahraman’larla ilgili yazılan kitaplarda da seçilmiş bir iktidarın altının nasıl oyulduğunu apaçık görmek mümkün.
70’li yıllar ve anı-romanlar
Belki yakın siyasi tarihimizle ilgili hatıra kitapları en çok yetmişlerde ya da yetmişli yıllarla ilgili olarak yayımlanmadı ama bu yıllarla ilgili anı-romanlar öne çıktı. O dönemi anlatan kitaplar seksen darbesinin rüzgarı geçtikten sonra yayımlanmaya başlamış doksanlı yıllarda da giderek artmıştı. 68’in romantizm rüzgarını arkasına alan 78 kuşağının kaleme aldığı kitaplar 12 Eylül darbesine giden süreçte sağda ve solda yaşananları anlatmaları bakımından önem taşıyor. Söz konusu kitapların kuşkusuz en çok iz bırakanı Vedat Türkali’nin iki cilt halinde yayımlanan Güven adlı romanıydı. Türkali romanında Türkiye Komünist Partisi’nin tarihini iç çatışmaları gizli ilişkileri deşifre ediyordu. Her dönem yeni bir fikri savunan Doğu Perinçek hareketinin iki numaralı ismi Gün Zileli’nin hatıraları sadece Perinçek’in bugünkü tavrını anlamamızı kolaylaştırmıyor aynı zamanda sol gruplar arasında yaşanan çatışmanın derinliğini de gözler önüne seriyor. Bu anıları okuyunca Türkiye’deki sol fraksiyonların niçin asla bir araya gelemeyeceklerini anlamak kolaylaşıyor. Kişisel hesaplarla ortadan kaldırılmak istenen genç insanların nasıl dava kılıfı adı altında yok edildiği cezalandırıldığı yine bu kitaplarla gün ışığına çıkıyor. İlginç olan sol gruplar arasında yapılan kavganın dışarıya nasıl “sağ-sol” çatışması olarak yansıtıldığı.
Yakın tarihe meraklı birinin kaynak sıkıntısı çekmeyeceği bir dönem yetmişli yıllar. Deniz Gezmiş Mahir Çayan Erdal Eren üzerine yazılmış sayısız kitap mevcut. İstiklal Caddesi’nde küçük bir gezintiyle dahi bu dönemle ilgili yüzden fazla kitap bulabilirsiniz. Ancak büyük çoğunluğu o dönemin tabiriyle solculara ait kitaplar olacaktır. Çünkü ‘sağcılar aradan geçen onca yıla rağmen ne yanlışlarını itiraf etmeyi başarmışlardır ne de kendilerine yapılan ihaneti deşifre etme ihtiyacı hissetmişler. Davaya ihanet etme korkusu peşlerini bırakmamış. Bu nedenle seksen darbesine giden yolda sağda yaşananları tam olarak çözmek mümkün değil. Yusuf Ziya Arpacıklı ve Oğuzhan Cengiz gibi birkaç ismi istisna bırakırsak yazılan kitaplar daha çok savunma içgüdüsüyle kaleme alınıyor. Bu nedenle o dönem hep tek taraflı okunuyor okutuluyor…
Doksanlarda popüler kitaplar öne çıktı
Doksanlı yıllarda keşfedilen tür ise daha “popüler” politikacılarla ya da ünlü kişilerle ilgili üçüncü şahıslar tarafından yazılan kitaplar oldu. Özellikle Turgut Özal Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in hayat hikâyelerini siyasi yaşamlarını ülke meseleleriyle ilgili düşüncelerini aile hayatlarını konu alan çalışmalar çıktı vitrinlere. Bunları da iki kategoride değerlendirmek mümkün: Bu isimlere yakın olan gazetecilerin kitaplarında “övgü onaylama sevgi” öne çıkarken karşı olanların eserlerinde öfke ve eleştiri vardı. Emin Çölaşan’ın başlığında bile bir aşağılama imâsı sezilen “Turgut Nereden Koşuyor” kitabındaki Turgut Özal ile Mehmet Barlas’ın anlattığı Özal tamamen zıttı örneğin. Bu dönemde kolay yoldan yazar olmanın şifresi de popüler kişilerle ilgili kitap yazmaktı. Siyasi parti liderlerinin çocukluklarını anlatan bir derleme ya da nasıl siyasetçi olduklarıyla ilgili yüzeysel bir araştırma kitabı hazırlamak o kadar da zor değil. Özellikle gazetecilerin sıklıkla başvurduğu bu yöntem daha çok gözlemlere dayanan ‘yorumlu hatıralarla’ yetinmemize sebep oluyor. Bu durum sadece doksanlara özgü değil tabiî ki günümüzde de devam ediyor. Erbil Tuşalp “Güle Güle Sayın Sezer” isimli kitabında Ahmet Necdet Sezer’i çağdışı siyasal kadro olarak gördüğü AK Parti karşısındaki tavrıyla göklere çıkarıyor. Kitapta Sezer ve icraatlarıyla ilgili sınırlı sayıda makale olsa da yazar başlıkta onun ismini kullanmayı tercih ediyor. Mehmet Ergin ise “Dünden Bugüne Necmettin Erbakan” kitabında Necmettin Erbakan’ın siyasi yaşamını övgüyle anlatıyor. Sefa Kaplan 60 sayfalık bir metinle Recep Tayyip Erdoğan portresini kitaplaştırabiliyor. Erdoğan’ın ailesiyle ilgili ciddi araştırmadan yoksun iddialarla çok satmayı amaçlayan bir kitap daha var bugünlerde vitrinlerde. Ergun Poyraz’ın yazdığı “Musa’nın Çocukları Tayyip ve Emine”. Bu kitap ucuz yöntemlerle popüler olmanın çok satmanın en basit örneği olarak karşımızda duruyor.
Yıllar geçtikçe deneme yanılma yöntemiyle yatağını bulan hatıra yazma kültürü yerini yavaş yavaş “nehir söyleşi” kitaplarına bıraktı. Ünlü biriyle yapılan söyleşiler şeklinde derlenen çalışmalar “İlber Ortaylı Kitabı” “Halil İnalcık Kitabı” “Hasan Pulur Kitabı” gibi adlarla yayımlanır oldu. Yani 50’li 60’lı yıllarda “Bir siyasetçinin anıları”yla başlayan serüvende “Bir siyasetçinin kitabı” noktasına gelindi. Seksenli yıllarda siyasete atılan politikacıların magazin yönü ağırlıklı hatıralarıyla da bu dönemde tanıştık. Orhan Keçeli’nin “Demirel’in Kara kutusu” kitabı Kendisi olmasa da babası ünlü kişilerin ya kendileriyle ya da ailesiyle ilgili anıları da bu dönemde kitaplaştı. Mesela Zeynep Özal’ın “Bir Kadın Birkaç Hayat” kitabında olduğu gibi.
Resmî tarihe alternatif mi? Anılar dışında dönemin olaylarını belgesel tarzda ele alan kitaplar da yok değildi. Özellikle üniversitelerde bilimsel çalışma yapan kişilerce “tez” konusu olarak hazırlanan ve sonrasında kitaplaştırılan bilgiler tarihi gerçekleri okuyucularla buluşturması bakımından önemli. Ayrıca Yassıada Mahkemeleri’nin tutanakları 12 Eylül döneminde siyasi partilerle ilgili açılan mahkemelerde tutulan kayıtlar vb. konuların anlatıldığı kitaplar da kütüphanelerdeki yerlerini aldı. Bu kapsamda Kabalcı Yayınevi “Yüksek Adalet Divanı Kararları”nı kitaplaştırdı. Kitapta 14 Ekim 1960 ve 15 Eylül 1961 tarihleri arasında devam eden mahkemeyle ilgili bilgiler yer alıyor. Bazen savunma amacıyla da anılar yazılabiliyor. 12 Mart 1971 muhtırası sonrası askerlerin isteğiyle Başbakan olan Nihat Erim de Yapı Kredi yayınlarından çıkan “12 Mart Anıları” kitabında hangi şartlarda başbakanlığı kabul ettiğini baskılara karşı nasıl direndiğini anlatıyor. Ama Erim bunu yaparken daha çok mecliste ve CHP grubunda yaptığı uzun konuşmaları aynen yayımlamayı tercih etmiş.
ırmak... kişi çevrimdışı ırmak... Adlı Kullanıcıya Rep mi Vermek İstiyorsun? Kurallara Aykırı Mesajı Bildir Alıntı Yaparak Cevapla
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Bir kırılma noktası

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Acemi Forum Eğitim & Öğretim :: Kitap Özetleri -
Powered by phpBB © Acemi Forum
Copyright © 2007 By [-İDLE-] & adegerli33