Yakup Kadri Karaosmanoğlu Milli Mücadele döneminde Eskişehir’de Porsuk Çayı yakınlarında bir köyde yaşayan ahaliyle buraya sonradan gelmiş İstanbullu bir “yaban”ı anlatan romanı için eserin önsözünde şöyle demektedir:
“…bu eser benliğimin çok derinliklerinden adeta kendi kendine söklülüp koparak gelmiş bir şeydir. Bir şeydir diyorum. Zira bu ne bütün manasıyla bir roman ne bütün manasıyla bir sanat ve edebiyat işidir. Hele politika denilen gündelik davalarla hiçbir ilgisi yoktur.”
Arka Kapak:
Kendi dönemi içindeki gerçekçilik anlayışına uygun olarak yazılmış olan Yaban’da Yakup Kadri I. Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı’nın sonuna kadar olan sürede bir Anadolu köyünde köylüleri köyün durumunu Millî Mücadele’ye ilişkin tavırlarını bir aydının gözüyle verir. Yaban için “bu eser benliğimin çok derinliklerinden adeta kendi kendine sökülüp koparak gelmiş bir şeydir” diyen yazar bu romanda ortaya koyduğu birçok soruna daha sonra yazacağı Ankara’da cevap bulmaya çalışacaktır.
Yirminci yüzyılın ilk yarısında büyük bir üretkenlikle dergilere yazdığı şiir öykü makale ve eleştiri türü yazılarla Türk edebiyatı sahnesine adımını atan Yakup Kadri Karaosmanoğlu romanları hikayeleri denemeleri oyunları ve anılarıyla en önemli edebiyatçılarımız arasında yer alır. Üslup özellikleri bakımından Yakup Kadri’nin 1910′dan 1974′e dek verdiği eserler Türkçe’nin geçirdiği bütün evreleri yansıtır. Eserlerinin konu ve fikir zenginliği de dil özelliklerinin çeşitliliğinden aşağı kalmaz. Yakup Kadri’nin Fransız edebiyatı etkisinde başlayan yazarlığı 1920′lerden sonra özgün bir sese kavuşarak siyasi ve sosyolojik konulara tarihe dönem çatışmalarına ve birey psikolojisi irdelemelerine yönelir. Fecr-i Ati’den yetişmiş ama bunu izleyen elli yıl boyunca toplumsal koşullar tarihi süreçler ve bireysel portreleri romanın dokusuna işlemek için roman tekniğiyle de boğuşmuş bir yazar olan Karaosmanoğlu’nun eserleri hala tüketilememiş ayrıntılarının tartışılıp incelenmesi gereken zengin bir “panorama”dır. __________________