Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir
Son Ziyaretiniz:
Toplam Mesajınız: 17
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Prepositions İngİlİzce'de İlgeÇler

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
KaranLık
Co-Admin
Co-Admin
KaranLık
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 12/02/09
Mesaj Sayısı : 5386
Nereden : DüşLerin İçinden
Lakap : (Küb)
Prepositions İngİlİzce'de İlgeÇler Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Prepositions İngİlİzce'de İlgeÇler Prepositions İngİlİzce'de İlgeÇler EmptyPtsi Tem. 13, 2009 2:10 pm

TANIM VE ÖRNEKLER
İlgeçler, adlar veya adlarla eşdeğer gramer birimlerine (bunları aşağıda listeliyorum) ilişkin olarak,

1. bakış ve yaklaşım açımızı, veya dikkatimizi o nesne veya kavramın hangi yönü veya yüzü üstüne odakladığımızı;

into a supermarket

near the top of the mountain

about their present opinion

2. veya, bu nesne veya kavramın, cümledeki diğer öğelere göre konumunu ve ilişkisini belirten işlev sözcükleridir.

I bought this from a supermarket.

The house is near the top of the mountain.

We know nothing about their present opinion.

İlgeçler işlev sözcükleridir, ama kendi anlam veya anlamları da vardır. Hangisinin kullanılması gerektiğini [kimi zaman kendi dilimizin tercihleri açısından bize mantıksız gelse de] bu anlam katkısı belirler.

İlgeçler her dilde "kapalı" bir sözcük sınıfı oluşturur: Kısıtlı ve az sayıda birimden oluşan bu dizgeye kolay kolay yeni birimler eklenmez, kolay kolay da kullanımdan düşmezler.
İLGEÇ NESNESİ OLABİLEN GRAMER BİRİMLERİ
1. İsimler (nouns):

She put the book on the table.

The cat jumped onto the table.

I was happy to be among friends again.

2. Adıllar (zamir, pronouns):

She gave the book to me. You didn't think she gave it to you, did you?


Between you and me, I don't think it's a good idea.

She placed some heavy books on it.



You'd better feed those to yours; I'll feed these to mine.


DİKKAT: Bu durumda, adılın nesne halinde (accusative case, Türkçe'deki -i hali) olmasına dikkat ediniz. Yani, "me, you, him...them" = beni, seni, onları dizisini kullanacaksınız. Türkçe'deki "Kitabı bana verdi" şeklindeki "dative case = -e hali kullanımı sizi yanıltmasın... Son örnekte kullandıklarım ise, "mine, yours...theirs = benimki, benimkiler, seninki, seninkiler" şeklindeki iyelik adılları = possessive pronouns'dur.)

3. İsim-fiiller (gerunds):

They were talking about starting a new business.

I apologize for not having done it earlier.

How did you react to their closing the place early?


I'll certainly see to its being done on time. (Kesinlikle zamanında yapılmasını sağlayacağım, gerekeni yapacağım.)


On hearing that no spirits were served there, we decided to go elsewhere. (Orada içki sevisi yapılmadığını öğrenince / öğrenmemiz üzerine... spirits = alkollü içkiler)

4. İsim-öbekleri (noun phrases):

The helicopter hovered over our heads.

We aren't afraid of any wild animals.

They will not come back here until after the Ramadan.

5. İsim-cümlecikler (noun clauses):

You mustn't judge people by what they wear.



You mustn't expect them to come back here until after the Ramadan is ended
Hernekadar sizleri fazla gramer ayrıntısı ile sıkmak istemiyorsam da, birkaç önemli noktaya değinmek zorundayız.

İlgeçler ilişkilendirdikleri öğelerden önce gelir, bunların başına geçer, dedik... Dedik ama, önemli istisnaları da var:

1. İlgeç + whom/whose/what/which ile kurulan sorularda:

To whom did you give the book?

On whose foot did the fat lady step?

With what shall I open it?

In which drawer does she keep it?

gibi ızdırap çeken (ve çektiren) cümleler yerine aşağıdaki örnekleri tercih etmelisiniz:

Who did you give the book to?

Whose foot did the fat lady step on?

What shall I open it with?

Which drawer does she keep it in?

Bu arada, birileri size "Cümlenin preposition ile bitirilemeyeceğini" filan söylerse, aşağıdaki fıkrayı anlatın, ve bir daha da kendisiyle görüşmeyin...


TEACHER: A preposition is an inappropriate word to end a sentence with.


PUPIL: I'm sorry, sir, but you've just ended a sentence with "with".


TEACHER: Ah, but what did I end the sentence with "with" for? Do you know?


PUPIL: No, sir; and I also don't know what you ended that last sentence with "with with for" for!!

2. Benzer şekilde, sıfat-cümleciklerde rastladığımız ilgeç + whom / which birlikteliğindeki ilgeç, cümlecik sonuna taşınırsa çok daha doğal ve "yakışıklı" bir İngilizce cümle elde edilir. Bu arada "whom" yada "which" sözcüğü de çoğunlukla kaldırılır:


The man to whom I was talking is a professor of mine.


The firm from which I bought my car has gone bankrupt.

gibi yine ızdırap çeken (ve çektiren) sıfat-cümleciklerini aşağıdaki güzelim ve çok daha doğal İngilizce anlatımlara dönüştürmeyi unutmayınız:


The man I was talking to is a professor of mine.

The firm I bought my car from has gone bankrupt.

EN BÜYÜK HATA

"To" eşittir "---e, ----e doğru" (Türkçe ---e hali); "at" eşittir "---de" (Türkçe ---de hali); "with" eşittir "ile" gibi tam veya yakın denklikleri öğrenmek doğal ve kaçınılmazdır.

Ama, hangi fiillerle, hangi anlamlarıyla, hangi ilgeçler kullanılır sorusuna gelince, eğer Türkçe örneklerden yola çıkarsanız, hataya düşmeniz kaçınılmazdır.

Örneğin, "Bana gülümsedi, tümcesini neden "She smiled at me," ile ifade ediyorlar? Neden "smiled to me" demiyorlar? Veya,

"Katılım 12 delege ile sınırlıdır," cümlesini neden "Participation is limited to 12 delegates," ifade ediyorlar? Neden "limited with 12 delegates" demiyorlar gibi hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayan sorularla kendinizi üzmeğe başlarsınız.

İngilizce'yi Türkçe'nin mantığına uyduramazsınız... İngilizlerin neyi nasıl yaptıklarına dikkat ve bunları taklit etmekten başka çare yok.

Ama merak etmeyiniz: İngilizce'nizin çok çok ilerlediği dönem geldiğinde, olaylara da artık onların mantığı ile bakmakta olacağınızdan, sorun çözülmüş olacaktır.

Şimdilik, örnek kullanımlar (ve cümleler) not ederek ezberlemeğe devam ediniz.

ABOUT
1. = çevresinde, her tarafında, her bir tarafında...

They put a fence about the house.


Look about you. What do you see? Çevrene bak. Ne görüyorsun?


Xena said, "Can't you look about you before you start waving that sword of yours?" Çevrene, etrafına bir baksana, şu kılıcını sallamağa başlamadan önce, diye çıkıştı Zena...

2. = oraya buraya, şuraya buraya...


We had a walk about the town.



You must look about you before you cross the road.


A lot of youngsters hang about the town center nowadays. (= "takılmak")


"Where have you been all this time?" "Oh, just hanging about town." (Nerelerdeydin bunca zamandır?... Eh, şurada burada takılıyordum işte...)

3. = yaklaşık olarak...

"What time is it?" "It's about eight."

They will come back here about Thursday.

We'll get there at about eight. (ilgeç öbeği)

4. = kişiye yakın, yanında, üzerinde veya ilişkin...


Well, your friend has a funny look about him sometimes -- like he knows something that we don't. (Walla, arkadaşının bazen garip bir havası var -- sanki bizim bilmediğimiz birşeyler biliyormuş gibi...)


Sometimes you meet with someone with something about him, something you can neither define nor understand, which "says things" to you... (Bazen birisi ile tanışırsınız: Üstünde tam tanımlayamadığınız, ama size birşeyler söylüyormuş gibi gelen bir havası vardır...)


There's something about him that I find rather fishy. (Bana pek güven vermeyen, işin içinde bir iş olduğunu düşündüren bir havası var)


I have no matches about me. (= üstümde, yanımda kibrit yok... günümüz dilinde fazla kullanılmayan bir işlev)

5. = hakkında, ilişkin olarak... (Bu, tabii, dili yeni öğrenenlerin de çok iyi bildiği bir anlam)

As usual, we were talking about the weather.



What else have you heard about me?


For more information about the seminars, please contact the Faculty Secretary.

6. = "to be + (about + mastar)": çok kısa bir süre sonra gerçekleşecek olmak... (Bu çok önemli kalıbın bir kez daha hatırlatmak istedim)

I'm sorry, I can't talk to you now. I'm about to leave. (= Çıkmak üzereyim)



She was just about to disclose the news when someone grabbed her microphone and...etc. (Tam açıklamak üzereydi ki, birisi elinden mikrofonu kapıp...vb. vb.)

ABOVE
1. = yukarısında, yukarısına; üstünde, üstüne... (fiziki seviye olarak... Tersi: below, beneath, underneath) __________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Prepositions İngİlİzce'de İlgeÇler

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Acemi Forum Eğitim & Öğretim :: Ödevler & Tezler & Projeler :: Yabancı Dil -
Powered by phpBB © Acemi Forum
Copyright © 2007 By [-İDLE-] & adegerli33