Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir
Son Ziyaretiniz:
Toplam Mesajınız: 17
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Biyoloji tarihsel gelişimi

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
d3rY@
Moderatör
Moderatör
d3rY@
Cinsiyet: Kadın
---www.acemi.yiz.biz---
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 02/07/08
Mesaj Sayısı : 4509
Nereden : evden :D (ank)
Lakap : şeker :P
Biyoloji tarihsel gelişimi Vide
http://www.acemi.yiz.biz
MesajKonu: Biyoloji tarihsel gelişimi Biyoloji tarihsel gelişimi EmptyPtsi Tem. 13, 2009 1:47 pm

Biyoloji konusundaki bilgi birikiminin insanlık tarihi kadar eskiye dayandığı söylenebilir. İlk insan, çevresindeki bitküer ve hayvanlar konusunda bilgi biriktirmek zorundaydı, çünkü var oluşu, yiyebileceği zehirsiz bitkileri tanımasına ve yırtıcı hayvanlann davranışlannı kavramasına bağlıydı. Arkeolojik bulgular, uygarlığın gelişmesinden önce insanların birçok hayvanı evcilleştirdiğini ve tanmsal yöntemleri uygulamaya başladığını göstermiştir. Bununla birlikte biyoloji tarihinin büyük bölümü yazılı tarihin içinde kalır.

En eski kayıtlann çoğu Asur ve Babil kaynaklıdır. Bu belgelere göre Babilliler hurma ağacının eşeyli üremesini biliyorlardı. Eski Mısırlıların mezar ve piramitlerinde bulunan papirüsler hekimlikteki başanlannı belgelerken, mumyalama teknikleri de bitkilerin koruyucu özellikleri konusundaki bilgilerini ortaya koyar. Çinliler, ipekböceği konusundaki engin bilgilerinin yanı sıra, bazı zararlı böcekleri yiyen kanncalan kullanarak biyolojik mücadele yönteminin öncüleri olmuşlardı. İÖ 2500'lerde Kuzeybatı Hindistan halkları ileri bir tarım bilgisine sahipti.

Babil, Asur, Mısır, Çin ye Hint uygarlıkları biyoloji alanındaki bilgi birikimini büyük ölçüde zenginleştirmekle birlikte, Eski Yunan uygarlığının parlak dönemlerine değin sürüp gidecek olan, doğaüstü güçlerin egemen olduğu mistik bir yeryüzü anlayışının tohumlarını da atmıştı. IÖ 7. yüzyılda Eski Yunan'da doğan ve her olayın belli biı nedeni olduğunu, aynı nedenlerin hep aynı etkiyi yarattığını savunan Nedensellik akım; bilimsel araştırmaları derinden etkiledi. Eski Yunanlı düşünür ye doğabilimcilerin ilk el attığı konulardan biri, insanın ve yaşamır başlangıcı oldu. Miletoslu Thales (IÖ y. 7 yy), yeryüzünün ve bütün canlı varlıklani sudan türediğini öne sürerken, öğrencis Anaksimandros gaza benzer, algılanama: ve sınırsız bir töz olan apeiron (sınırsız) ile toprak gibi yeni öğeleri de suya ekler Yaşamın bir çamur kütlesinde, kendiliğinden başladığını savunan ve ilk evrim kuramının yaratıcısı olan Anaksimandros'a göre, ilk hayvanlar dikenli bir deriyle örtülü balıklardı. Onların soyundan gelenler sudan karaya çıkarak, öbür hayvanlan oluşturacak biçimde dönüşüme uğradılar. Anaksimenes ise, canlı ve cansız maddenin başlangıcını, Güneş'in ısısıyla yoğunluğu değişerek biçim değiştirebilen havaya (aer) bağladı. Güney İtalya'daki Kroton Akademisi'nde, Pythagoras'm öğrencilerinden Alkmaion (IÖ 6. yy) hayvan vücudunu inceleyerek atar ve toplardamarlar arasındaki farkı tanımladı, göz sinirlerini buldu, embriyonun gelişmesini inceledi ye zekânın merkezi olarak beyni gösterdi. İÖ y. 400'lerde Kos Adasında bir tıp okulu açan Hippokrates, insan vücudu üstüne ayrıntılı araştırmalar yaptı ve tüm canlıların, dört temel sıvıdan oluştuğunu öne sürdü: Sırasıyla kalp, dalak, beyin ve karaciğerden kaynaklanan kan, kara safra, balgam ye sarı safra. Eski Yunan bilimi, İÖ 4. yüzyılın ortalarında bilgiyi her yönüyle inceleyen Aristoteles ile doruğuna ulaştı. Sistematik taksonomi^-nin de öncüsü olan Aristoteles, hayvanları önce kanlı (memeliler, kuşlar, amfibyumlar, sürüngenler, balıklar) ve kansız (kafa-danayaklilar, gelişmiş kabuklular, böcekler ve tüm ilkel hayvanlar) olarak iki büyük gruba ayırmıştı. Çalışmalarında önemli bir yer tutan üreme konusunda ise, yaşamın kendi kendine cansız maddeden oluştuğu kendiliğinden üreme, tomurcuklanma (eşeysiz üreme), çiftleşmesiz eşeyli üreme ve çiftleşerek eşeyli üreme gibi dört üreme biçimi tanımladı.

Aristoteles'in öğrencilerinden Theophrastos, botaniğin gelişmesinde ayrıcalıklı yeri alan doğabilimcılerden biridir. Bitkilerin dış bölümlerini organ, iç bölümlerini doku alarak adlandıran Theophrastos, uzun açıklamalarla anlatılabilecek özel bir yapıyı bilimsel bir terimle karşılamak için uygun bulduğu kelimelere yeni anlamlar yüklemekten kaçınmamış ve bilimsel terminolojinin gelişmesine de katkıda bulunmuştur. Aristoteles ve Theophrastos'tan sonra Eski Yunan dünyasının göz kamaştırıcı bilimsel araştırma dönemi sona ererken, bilimin yeni merkezi İskenderiye'ye kaydı. Heropilos insan vücudunun iç organlarını incele-dp öbür büyük memelilerle karşılaştırmış, zekânın ve sinir sisteminin merkezi olarak kabul ettiği beyni ayrıntılı biçimde tanımlanış, çağdaşı Erasistratos ise araştırmalarını kalp kapakçıkları ve kan dolaşımı üzerinde oğunlaştırmıştır.

Eski biyoloji bilginlerinin sonuncusu sayılan Bergamalı Galenos (2. yy), insan vücudu üzerinde anatomi ve kadavra çalışmalarının yasaklandığı bir çağda yaşamış olmasına karşın, özellikle hayvan anatomisi üzerindeki sağlıklı gözlemleri ve yapıtlarının çokluğuyla yüzyıllar boyunca tıp ve biyoloji ilimlerini etkiledi.

Galenos'tan sonra biyoloji araştırmaları zun bir suskunluk dönemine girer ve Lvrupa'da bilim yaklaşık bin yıl yerinde lyarken, 9. yüzyılda İspanya'ya kadar îyılan Araplar bilimin koruyuculuğunu stlendiler. Arap ye İslam dünyasının biyolojideki egemenliği 3. yüzyıldan 11. yüzyıla değin sürdü. Bu dönemde özellikle Aristoteles ve Galenos gibi eskiçağ bilginlerinin ıpıtları Arapçaya çevrilerek, Eski Yunan inyasmın bilgi birikimi Doğu'ya aktarıldı, yaklaşık 868'de ölen Cahiz Kitabü'l-Haya-ın (Hayvanlar Kitabı) adlı geniş kapsamlı ılışmasıyla, 11. yüzyılın en büyük bilginlerinden olan İbn Sina hekimlik ve şifalı otlar konusundaki yapıtlarıyla biyolojinin bu dönemine damgalarını vurdular.

14. yüzyılda İtalya'da başlayan Rönesans, bilimin de yeniden doğuşunu müjdeler. Bu dönemde, insan ve hayvan vücudu üstünde ayrıntılı anatomi araştırmalarına girişenlerin özellikle sanatçılar olması ilgi çekicidir. Leonardo da Vinci'nin gözlem ve bulguları çağının o kadar ötesindeydi ki, gerçek değeri ancak yüzyıllar sonra anlaşılabildi. 16. yüzyılda özellikle Almanya, Felemenk, İsviçre, İtalya ve Fransa'da, Otto Brunfels, Leonard Fuchs, Gaspard Bauhin ve Pierre Belon'un önemli katkılarıyla botanik hızlı bir gelişme gösterirken, zoolojide Conrad Gesner'in, anatomide de Andreas Vesalius'un çalışmaları özellikle anılmaya değer.

17. yüzyılda mikroskopun geliştirilmesi biyolojide bir dönüm noktası oldu. Sistematik biyolojiye, sınıflandırmaya ve canlıların karşılaştırmalı incelemesine ağırlık veren 17 ve 18. yüzyıllardan sonra, 19. yüzyıl evrim ve hücre kuramının doğuşuna, çağdaş embriyolojinin başlangıcına ve kalıtım yasalarının bulunmasına tanık oldu.

Hayvan bitki anatomisi üzerinde araştırmalar yapan Marcello Malpighi, mikroorganizmaları tanımlayan Antonie van Lee-uwhoek, böcekler üzerine araştırmalar yapan Jan Swammerdam, bitki anatomisine eğilen Nehemiah Grew, mantar dokusunda hücreyi keşfeden Robert Hook, mikroskopun olanaklarını genişleten büyük gözlemciler olarak sivrildiler. John Ray'in önemli katkılarından sonra taksonomiyi biyolojinin önemli bir dalı haline getiren Carolus Linnaeus'u Georges-Louis Leolerc de Buf-fon, Jean-Baptiste Lamarck ve Georges Cuvier izledi. Cuvier ayrıca fosiller üzerindeki araştırmalarıyla paleontolojinin de temellerini attı. Eski Yunan felsefesinde geniş bir yer tutan yaşamın başlangıcı sorunu, Pasteur'ün kendiliğinden üreme varsayımını çürütmesiyle yeni bir boyut kazandı. 1920'lerde Sovyet biyokimyacı A.I. Oparin ve öbür bilim adamları, Yer'in oluşma sürecindeki koşullarda cansız maddeden yaşamın doğabileceğini öne sürdüler. Jeokimya ve moleküler genetikteki bazı gelişmeler bu varsayımı bir ölçüde doğrularken, aminoasitler ve basit proteinler bireşim yoluyla elde edilebildi. Başlangıcı Eski Yunan bilimine kadar uzanan evrim görüşü, Charles Darvin tarafından tutarlı bir kurama dönüştürüldü ve doğal seçme ilkesiyle desteklendi.

19. yüzyılda, hücre bölünmesini ve kromozomların varlığını açıklayan August Weismann ve Edouard van Beneden'ın, kalıtım yasalarını ortaya koyan Gregor Mendel'in ve kalıtımın koromozomlara dayalı kuramını geliştiren Theodor Boveri'nin öncü çalışmaları, 20. yüzyıl başlarında, kalıtımdan sorumlu olan hücre bileşenlerinin koromo-zomlar değil genler olduğunu kanıtlayan Thomas Hunt Morgan ve William Bateson'in katkılarıyla genetik biliminin doğuşunu hazırladı. Kısacası, hücre biyolojisi 19. yüzyıla damgasını vururken, 20. yüzyıl moleküler biyoloji ve genetik çağı oldu. Biyoloji araştırmalarında X ışınları, elektron mikroskopu gibi gelişmiş tekniklerin kullanılması, öbür bilim dallarıyla yakın bir işbirliğine girilmesi ve araştırma kurumlan çerçevesinde büyük ekip çalışmalarının örgütlenmesi, 20. yüzyıl biyolojisinin temel özellikleridir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Biyoloji tarihsel gelişimi

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Acemi Forum Eğitim & Öğretim :: Ödevler & Tezler & Projeler :: Biyoloji -
Powered by phpBB © Acemi Forum
Copyright © 2007 By [-İDLE-] & adegerli33