"Karanlık bir odada, sesiz bir gece lambasında yazılan yazılarımın bana kattığı sadece bir başkasına anlatamadıklarım olarak kalacak. Bildiğim gibi yaşamak ve bilinen gibi yaşamak. Hangisi "beni saf bi "ben" olarak ortaya koyacaktı? Herkez bir şekilde sınanıyor. Evet belkide dünyada evet bende bu şekilde sınanıyorum ama anlatamıyorum ki"
anlatamadım... sustu dilim... kapandı gözlerim... duymadı kulaklarım... hissetmedi tenim... sustum... yazdım, yazdım, yine yazdım, yeniden yazdım... sustum... bir BEN olarak yaşamayı denedim. Birde yaşaması gereken BEN olarak yaşamyı denedim... seyrettim... düşündüm... karar veremedim hangisi olmak yada olabilmek beni aydınlığa götürecek, göremedim...
Hangi kapıyı çalsam elimde bir avuç umut yüreğimde bir yığın hüzünle yüzüme kapandı hepsi... Kimisi "yer yok benim bahçemde hüzne" dedi, kimisi "benim acılarım bana yeter git başka kapıda ara yükünü boşaltabileceğin bahçeyi" deyip çarpıp yüzüme kapıyı beni içeri almayı reddetti...
"Sevdikce can veren içim kendimi hep yanlış sanmama sebep oldu. Hata bendeydi belkide ama neyaparsın susmayan bir yüreğe sahibim içimde kör kurşunlar ellerimde hedef tahtam birilerin şimdi en beklenmedik yerimden ateş etmesini bekliyorum..."
sonunda öğrendim acımıda, hüznümüde tekbaşıma taşıyabilmeyi... yanıldım... yanılmışım... ne yalnızlığa alışabilmiştim ne de yükümü tek başıma taşıyabilmeyi öğrenebilmiştim... Kendimce seyir-eden bir yüreğim vardı benim, ne kadar acısada içim kanasada derinlerde biryerlerim hala umudu vardı yüreğimin... Bir avuç dolusu taşıdığım sandığım umutlarım, bir yürek dolusuydu ve ordaydı işte; yüreğimin tam orta yerinde... Ben söküp atmadıkça bu yüreği, bile bilede olsa kendini atacaktı hüzünlerin ve acıların denizine; AŞKA!...
Birileri geldi, birileri gitti! Her yeni gelen sorular sordu, cevaplar aradı. Oysa benim verilecek cevaplarım yoktu, dilimden dökülmedi sözcükler, Bekledim biri ama mutlaka birgün biri çıkagelecekti ve o geldiği zaman ne bi sözcüğe ihtiyaç kalacaktı nede ardarda dizilmiş sözcük guruplarına. Anlayacaktı konuşmadan, sesimin tınısını bile duymadan bilecekti, hissedebilecekti, bir avuç dolusu umutla, içimdeki o tahrip gücü yüksek kasırgayı görmesi, görebilmesi, elini uzatabilmesi için sorgusuz sualsiz onu beklediğimi... Beklenen gelmedikçe, içimdeki kasırganın şiddeti artmaya, içimde biryerler kırılıp dökülmeye başladı... Öylesine çok yandıki canım adımlarım ürkekleşti, bakışlarım donuklaştı, kaçmaya başladım kimden ve neden olduğunu bile bilmeden kaçmaya... durdum... farkettim... sordum kendime, kaçmaya çalıştığım içimsıra taşıdığım hüznümmüydü yoksa sadece...